Omuzumda kayışın baklava desenleri, bedenimde kızıllık ve yeşillenmiş morlukların tahriş belleği, avuçlarımda namludan çıkan barut kokusu kafamda soğuktan donmuş kompozit altında saç tellerim, hücum yelesi cebimde tütünü ateşlenmiş izmaritlerim ve boş paketimde geçmişin yükü küpelerim. Yerlerde sisli buharlar uçuşturan boş kovanlarım, yollarım karanlık ve bulanık şarkı söyleyen cırcır böceklerim. 

Aklımda yenilgiler hiç savaşını düşünüp girmediğim, etrafımda kem gözler, kafalarına bakıp asla göremediğim, ayağımda tepeler, dağlar ve dikenli otlar eskittiğim. Dilimde savunmalar sahibine söylemek isteyip boğazımda düğümlediğim ve düşündükçe, düşündükçe kendimi yiyip bitirdiğim, o unutmayacağım ama dönüpte bir daha bakmayacağım en uzun gündeyim. 

Doktor biliyorum hiçbir duygu akla müebbet değildir. Biliyorum tek dertli ben değilim. Biliyorum hayatın çıkışları, inişleri, zirveleri ve dibe vuruşları vardır. Biliyorum her şey başlar ve başladığı gibi bir gün biter ve yeni başlangıçlar bulur insan yeni sonlar için. Bilmediğim savaşa girmek istemesen bile yine de savaştırılmaya mecbur bırakılman. Duygusallığı boş verirsek uygulamada iyi bir asker oldum. Atışlarım yüzde yüz başarılı, spor konusunda istenilenin fazlasıyım ve hiç disiplin suçu işlemedim. Komutanlarım hakkımda güzel şeyler söylemiş sana, yine de yolladılar bu insanın kendini sorunlu, ucûbe hissettiği beyaz duvarlara... 

Onu da boş verelim. 

Doktor, şiirler yalan değil mi? 

Eskiden duyguların görünmeyen, bakılmayan açıları gibi gelirdi. Şimdi duyguların düğünü gibi, her şey harika gözlemlenmiş ve inceliklerle anlatılmış fakat iş hissetmeye, gerçekten öyle gibi bakmaya gelince alttan alttan sırıtılmış ve yok anasının bebek bezi denmiş gibi geliyor. Yani hislerimizi yüceltip biz ince gören duygusal, hayata incecik iplikle bakan masum, kötülükle işimiz olmayan ve  yazarlar olarak kalbi çabuk kırılan çocuklarız, üzmeyin bizi der gibiyiz. Dil şovuyuz doktor, sinsi birer dil şovlarıyız! 

Askerliğe geri dönelim doktor, konular karman çorba…

Sabır çokomelli doktor, itaat çokomelli. Ah bir de başıma öyle olaylar geldi ki doktor yerlerde sürünürken 30 metreyi 30 saniyede düşündüğüm tek şey düşündüklerimden uzaklaşmaktı, dirseklerim kanadı tüfek darbesi ve dikenli taşlı topraklarda. Tam teçhizat dağları aştım ve anlatacak kimseyi bulamadım bir tek meşe ve çamlara fısıldadım içimden. 

Komutanlarımı arada güldürüyorum doktor, geçen biri sordu neyin var diye sitem ettim itaatkar bir şekilde; komutanım yalnız kalamıyorum diye, askeriyede böyle bir şey yok dedi gülerek, sanki fark etmemişim gibi 2 ay a 3 gün kalaya kadar… 

Biraz yaşlı kaldım devrelerimin içinde mecbur uyum da sağlamak gerek doktor, kimseyi sevmemezlik yapmıyorum da katlanmak bazen çok zor geliyor doktor. Geçen oda arkadaşıma seni dışarıda tanısam severdim fakat burada bazen canımı sıkıyorsun dedim, ben de senin için öyleyimdir kesin diye de yumuşattım devremi, hak verdi ve gülüştük beraber.  İnanmazsın bazen sinirim bozuk olunca ufak şeyleri büyütüyor insanları kendimden uzaklaştırıyorum bakışlarımla. 

Konservatuar sınavına girdim doktor, koğuşta herkes bakıp rdm bu …. Dediler, meraklılar bölüp ne yaptığımı sordular, adım sanatçıya çıktı ve s… Sonic tv programlarında çıkıp başarılı olabilmem için iyi niyette bulundular, sağ olsunlar. Bilmem kaç kez gidemeyeceğim söylenmesine rağmen emre itaatsizlik yapıp ısrarla komutanı meşgul ederek izin aldım. Koşa koşa gittim girdim sınava, verdim tiradlarımı koşa koşa da geri döndüm 3 km koşu sınavıma yetişmek için ikisi de karavana doktor, 0 çektim ama üzülmedim İnan, sadece şunu düşündüm; her yere bölünemezsin. Herkese de bölünmemek gerekir diye bir hakaret geldi içimden neyse dedim askerdesin. Sorunlarımı çözmedim ama artık çözmek için de çabalamıyorum doktor. Elimden gelenleri yaptım artık stoacılık oynuyorum. Elimden geleni yapıp bırakıyorum ve yavaş yavaş tırmanıyorum. Henüz bıkmadım doktor ama rehberimi yeniledim, yine yeni bir serüvendeyim, biliyorum çıkacağım elbet, sadece bil istedim. 

Bunun bir de komutanlık yapacağım serüveni var doktor, o güne kadar üzere görüşmek,

Şafak; düşünmemek…