Geçen gün on altı yaşımdaydım. İki gün evvel yirmi. Dün üniversiteye başladım, bugün üniversiteyi bitireli beş yıl olacak. Yaşım yirmi dokuz olmuş, fark etmemişim. Geçen ay babamın aday olduğu muhtarlık seçimlerinde rakiplerinin oy pusulalarını çalıp oylarını düşürdüğümü sanıyordum. Yeterince oy çalamadığımız için kaybetti diye düşünürken babam söyledi az önce; yirmi iki yıl önceymiş seçim. Saçmalık.


Ben dün gibi hatırlıyorum; iki ay önce biri bana yaşımı sormuştu; beş demiştim. Çünkü annem öyle olduğumu söylemişti. Sonraki beş yıl boyunca da beş yaşımdayım dedim soranlara. Çünkü annem her yıl bir yaş büyüdüğümden bahsetmemişti. İnanabiliyor musunuz; ben beş yaşımdan sonra on yaşıma gelmiştim bir anda. Çünkü aradaki yıllarda ben hep beş yaşımdaydım.


Bugün ise ben kırk yedi yaşımdayım, Cahit Sıtkı’dan bir yaş büyüğüm. Babamdan on üç yaş küçük. Aslında ben babamdan yirmi üç yaş küçüktüm ama o büyümeyi bırakınca neredeyse yetiştim ona. Babamı yakalamak dert değil de Cahit Sıtkı’dan büyük olmasaydım iyiydi. Şimdi el mecbur onun yarım bıraktığı yolu ben tamamlayacağım. Yaş kırk yedi, yolun üçte biri eder. Neredeyse...