Ben bu zor günlerimin büyük bir buhrandan ya da depresyondan ziyade çok zor geçen bir değişim sürecinin sancıları olduğunu biliyorum. Biz kendilerini zeki sanan ahmaklar hayatın anlamının bir parça ekmekte, bir yudum suda ya da küçük bir çocuğun gülümsemesinde saklı olduğunu göremiyoruz. Değişime direnmenin ne derece büyük bir aptallık olduğunu şu sıralar anlamaya başladım. Hayat değişime direnenleri kızgın ateşte çekiçle vura vura değiştiriyor. Ben artık aşkın, mutluluğun ya da herhangi başka bir duygunun sadece hormonlardan ya da kimyasallardan kaynaklı olduğuna inanmak istemiyorum. Ben sevgi gibi yüce bir duygunun yirmi birinci yüzyılın yobazlığı olan bilimle açıklanabiliyor olmasına inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Biz insanlar her şeyin en doğrusunu ve iyisini kendimizin yaptığını sanıyoruz ve hatta doğayı değiştirecek kadar da ileri gidiyoruz. Başkalarına nasıl yaşamaları gerektiğini, nasıl bir kişilikleri olması gerektiğini bile öğretiyoruz. Sizin bu medeniyet dediğiniz hastalıklı kişiliğiniz bir ege köylüsünün yanında hiç kalır. Sırf kendinizi başkalarına beğendirebilmek adına olmadığın biri gibi görünmek ne büyük bir iki yüzlülük? Bence insanlar evrenden, dünyadan ya da başkalarından önce kendilerine bir baksalar çok daha iyi ederler...