Hayatın içinde bazen o kadar çok yoruluyorum ki bir bardak suyu içmeye aciz görüyorum kendimi. Dışardan baksan öylece yerimde sayıyorum sanırsınız oysa kafamın içinde bilmem kaç kilometre koştum aslında. Koşarken kaç defa düştüm, kaç defa kalktım bilmiyorum ama her defasında o düşmelerimin ardında omzumda bir el, kulağımda bir fısıltı: Koşmak zorundasın kızım, devrilen atı vururlar! Paslı bir hançerle beynimin içine kazınmıştı bu söz artık. Koşmak zorundayım, düşmek ben gibilerin harcı değil. Hiçbir şey yapmamış görünsem de koşmak ve yol almak zorundayım. Sahi hangi yolu koşmak zorundaydım ben? Neden zorunda kaldım ve zorunluluğa beni iten şey neydi veya kimdi? Hem koşuyor hem de kafamın içinde birbirine dolanmış sorularıma cevap arıyordum. Cevap bulabildim mi? Hayır. Hala koşuyor muyum peki? Evet. Düşmem an meselesi lakin sorun değil o fısıltı hep benimle.