SAHNE: 

Koyu renklerin hâkim olduğu ortada büyük bir çalışma masasının bulunduğu, tek kişilik bir yatak ve küçük bir gardıroptan oluşan küçük bir oda. Yukarıdan bir pencereden sızan cılız gün ışığı odanın yerin altında bir dairede olduğunu bize gösterir. Eşyalar uzan zamandır kullanıldığını belli edecek şekilde yıpranmıştır. Çalışma masası sahnenin ortasında durur ve sandalyesine tepeden bir ışık inmektedir. Odada çalışma masasında duran ve içinde odayla tezat oluşturacak kadar renkli çiçeklerin olduğu vazodan başka dikkat çeken hiçbir şey yoktur. Masanın üzerinde boş kağıtlar ve kalem, yerlerde de buruşturulup atılmış kağıtlar durmaktadır. 

 

 A. hızlı adımlarla içeri girer, ağır bir işte saatlerce çalışmışçasına yorgun ve dağınık görünmektedir. Uykusuz olduğu göz altlarında okunabilir. Sandalyeyi bir hışımla çeker ve oturur, kendi kendine konuşmaya başlar. 

 

Offffffff! Bilemiyorum onu nereden anlatmaya başlasam, onda var olan her şeyi mısralara nasıl sığdırsam. 

 

Çaresizce etrafına bakınır. 

 

Pekâlâ bir vazoya bile benzetebilirim onu. Evet, evet vazo!  

 

Masadaki vazoyu eline alır ve çevirerek incelemeye başlar, umutsuzca: 


Bir vazoya benzeteceksem bile onu, o bu vazo olmamalı. Belki de güzel bir vazo almalıyım önce. Güzel bir vazo ile bu masanın dünyasını değiştirmeliyim önce. 

İmkânsız, imkansız dostlarım. Bırakmalıyım bir sayfaya ve kelimelere sığdırmaya çalışmayı mutluluğumu. Fakat sığmıyor yüreğime de.  

 

Yeniden etrafına bakınır. 

 

Bu ışık nasıl aydınlatıyorsa masamı, hayatımı böyle aydınlattığına dair yeminler edebilirim. Fakat vurmuyor şimdi ışığı yazdığım kelimelere ve yetmiyor onları bir şiire dönüştürmeye. Oysa her şiir onu anlatıyor olmalı ve her şair benim hissettiklerimi yazmalı. Nasıl suskun oturuyorsunuz baksanıza. Ne yüreğimdeki depremlerin sarsıntısı var birbiri ardı attığınız sağlam adımlarınızda, oysa ilk adımlarımı atarcasına yalpalıyorum ben. Yüreğimdeki yangınların bir kıvılcımı bile düşmemiş o mimiksiz ve birbirinizin aynısı yüzlerinize. Ya seller, suları da mı gelmedi size? Oysa nasıl yağmur yağıyor duymaz mısınız sesini? Şimşekler!  Duymaz mısınız kalbimin her günkü sessizliğinin yerine bir hareketliliğin geçtiğini. Yaşamak denmeli buna ve siz ölüler ordusu! Hepinize göstereceğim aşkıma adadığım şiirle nasıl mezarlar içinde gömülü olduğunuzu! 

Ama beceriksizim ben! Yeteneksizim. Yazdıklarım yakın arkadaşlarımın beni eylercesine övgülerinden başka sözler işitmedi. Şüphe duyarım hepsinden.  

Fakat eminim bu şiiri yazdığımda ve onu size anlattığımda hepinizin dilinde adımın gezineceğine ve eminim mısralarımı işittiğinizde yeniden kendi işinize dönemeyeceğinize!  

 

Kalan bütün enerjisini bu sözleri sarf etmeye harcadıktan sonra başı usulca masanın üzerine düşer ve uykuya dalar. 

Işıklar kapanır.