lütfen bana sevgilim deme



Sevgilim kelimesi çatırdayan dişlerine inat emdikçe emdiği bir şeker.


yarısı ağzında yarısı alt dudağından akarak boynunda bir yol oluşturmuş.


 “ sevgilim” günaydın 

Nasılsın bu sabah?


Sabah ı farketmeyecek kadar zamansızım. Gece günle yer değiştirseydi yine de kabule hazırdım. Oysa sadece karışıp bulamaç olmuşlar. İçimde asılı kalmış tüm anları kusmak istiyorum .

Lütfen bana sevgilim deme!.


günaydın sevgilim  

İyiyim, sen nasılsın?


Giyinmeye, gözümü ışığa dayayıp yansımasında var olmaya yumurtanın kaynama anındaki fokurdamasını duymaya...

Hiçbirine hazır değilim.

Kimsesizliğimi sıkıştırdığım; benlikçilik- bir işçilik hali her vasıfsız eylemde rezerve sahnesindeki umarsız bir dansçı gibi performansını sunmaya uçuşan düşünceleri birbirine bağlayıp bitmeyen senfonileri çalmaya gerçeğin sabahını fon yapmaya alışkın.

Şimdi keskin bir bıçakla ayrılan iç ve dış hallerde dansçım uzakta, ben işçilikle yakında yeniye kapalı ve kusmaya hazırım.


Sevgilimmm kahvaltı yapalım mı?


Binlerce defa kesilen beyaz peynirler, yumurtanın halleri, zeytinler, onların saf yağlarına bulanmış plastik kış domatesleri kızarıp çıtırdayan bazı tadlar 

Hepsi fazla, çok fazla

Her kahvaltı deniz suyundan dönüşüme rastlamadıysa eğer, bilirim ki ı

Sabah diye yapılıyor. 

Ve Sanki sabahın buna ihtiyacı varmış gibi sabaha sunuluyor.

   Hem ne zaman geldik bu noktaya. Arada uyuduğu İçin tüm manzarayı kaçırmış bir yolcu gibiyim ağzından  sular akmış rezilliğine uyanmış ... 

Direksiyonda bile değilsin üstelik…

olsa olsa keşfetmeye aç bindiğimiz her durakta inebilleceğimiz merakımızın çoşkusuyla giden bir trende değil miydik ?niye koltuğunda değil de kucağımdasın şimdi . Ben niye uyudum? Belki sızdım. Bir sürü sarhoşlukla kendimden geçtim 

Ne zaman hücrelerimin mitokondrisine bile ulaştın. Neden tıkış tıkış oldu  benliğim. Bana niye yer kalmadı yine.

 Lütfen biraz geri çekil ve orda dur…

Dur …

Dur …

 Emmeden tüm kanımı şişip düşmeyen o sülük…

Tamam