Güzel bir gün yağmura teslim olmuş. Çok yazık diye geçirmiş içinden kadın. Adam; yapılı, 1.76 boylarında ve üstünden eksik olmayan siyah hırkasıyla etrafta dolanıyormuş yine. Kadının belirli bir biçimi yok ne de olsa sadece bir fikirden ibaretti. Kadına dokunamazsın, doğrudan konuşamazsın sadece ne görmek istiyorsan düşleyebilirsin. Ancak böyle yeryüzüne inip bir bedene sahip olabiliyormuş. Adam düşlerinde kadına "gel buraya" diye fısıldamış ve bir gün arafta buluşmuşlar. Her şey olması gereken standartlardaydı. Adam, kadına doğrudan bakmış. Gözlerini yakalayamıyordu, baksa bile gerçekçi gelmiyordu. Kadın ise elindeki sigarayı döndürüyordu sanki çok önemli bir iş yapıyormuş gibi. Adam, kalbini yarıp duygularını açığa çıkardı ama kadına bu ulaşmıyordu. Onu ilgilendiren ya da sahiplenmesi gereken bir duygu yoktu ve bu tek kişilik gösteriydi. Kadın, sigarayı dudaklarına götürdü. Çakmağı çıkardı ve duraksadı. Adam ne olduğunu anlamıyordu çünkü tek duyduğu kendi sesiydi. Kadın:

"seni öldürecek olanı dudaklarının arasına alırsın ama ona o gücü bahşetmezsin. Metafor"

Adam anlamaya çalışıyordu belki de takip edecek bir iz bulmaya ama kadın çoktan ayrılmıştı. Neyi kavramasını gerektiğini kavrayamıyordu. Düşüncelere tamamen sahip olamazdı tıpkı suyun akışına engel olamadıkları gibi. Adam tek başına kalmıştı ve masanın üstünde duran sigarayla. Her şey adamın zihninde mi olup bitmişti? Gerçeklik neydi? O kadınla görüştü mü?