Hepimiz dünya klasiklerini, Türk klasiklerini sürekli kitap raflarında görüyoruz, bu kitaplardan yapılan alıntıları görüyoruz, yayınevleri bu kitapların hepsine sahip olma isteği uyandırmak için, bu kitapları birbirine uyumlu kapaklarla, bir seri halinde çıkartıp duruyor sürekli. (Bunlar tabii ki güzel, kapitalizm bu kez iyi bir şeye hizmet ediyor böylece fakat amaç yine aynı: uyumlu kapaklar olduğu zaman o serinin hepsini tamamlamak istiyoruz. Bir dönem modern klasikler serisini tamamlamak isterdim. Başka kitaplara bakmadan doğrudan onlardan alırdım ve sonradan aslında bazılarının çok da güzel olmadığını, neden bunları almak istediğimi sorguladım. Hatta aynı seriye ait başka yayınevinden başka bir kitap olsa bile içime sinmezdi, aynı yayınevinden olmalıydı, aynı kitap olmalıydı. Bahsettiğim şey bu.)
Her neyse konuyu çok dağıttım. Demek istediğim bu çok bilinen kitaplar dışında, bilinse bile bu kadar reklam olmayan ama yine de güzel olan bir kitap öneriniz var mıdır?
Ben başlayayım:
Knut Hamsun - Açlık
Ayfer Tunç - Kırmızı Azap
Eric Scheurmann - Göğü Delen Adam
Michael Ende - Momo
Brian O'Doherty - Bir Garip Vaka Matmazel P. Şimdiye kadar okuduğum romanlar içerisinde görme üzerine yazılmış en iyi roman budur. Baskısı şuanda yok. Ben de kitabı henüz lisedeyken bir kitapçının, ucuz kitapların bulunduğu sepetinde görüp almıştım.
Aradan yıllar geçmesine rağmen hatırladığım bir sahne var. Gözleri yeni yeni görmeye başlayan ( net bir şekilde değil daha çok ışıklar şeklinde) genç kızı, bir ikindi vaktinde ilk defa dışarıyı izlesin diye bahçeye çıkarıyorlar. Daha sonra doktoru ve annesi içeri geçiyor. Genç kız tek başına güneşin ışıklarını izlerken biraz sonra çığlık atıyor. 'Kör oldum. Yeniden kör oldum.' Oysa kör olmamış, yalnızca ilk defa güneşin batışına şahit olmuştur.
Olay 18. yüzyılda Viyana'da geçiyor. Resmi tıp biliminin temsilcilerinin iyileştirmek şöyle dursun, tam bir yıkıma uğrattığı birçok hastayı, manyetizmaya dayalı yöntemleri sayesinde iyileştirmiş olan Dr. Anton Mesmer'e yeni bir hasta getirilir. Hasta üç yaşında saptanabilir hiçbir fiziksel nedene dayanmaksızın kör olmuş, on sekiz yaşındaki Marie Thérèse'dir. Son derece yetenekli bir piyanist olan Marie Thérèse'in babası imparatorluk sekreteridir ve kendisi de bizzat İmparatoriçe'nin korunması altındadır. Kız Mesmer'in tedavisi altında ağır ağır görmeyi öğrenirken, sarayda ve resmi tıp çevrelerinde entrika ağları örülmeye başlanmıştır bile. Bilimden başka mürşit tanımayan bu insanlara göre, Mesmer Kartezyen bilimin temellerinin sorgulanmasına yol açacak farklı bir yöntem geliştiren biri değil, ruhçu bir şarlatandır.