Karmaşa,Çatışma ve Algısal Yorumlama
(1 yorum)Kesinlikle bir insanın kendisine yaptığı kötülüğü başka hiç kimse yapmıyor. Son zamanlarda fark ettiğim en önemli öğretilerden. ‘’Bir insan kendi kendine bile bile nasıl kötülük yapabilir, kendisine nasıl acı çektirebilir?’’ diye düşünüldüğünde cevap vermesi belki zor. Soru üzerinde düşünüldüğünde ve biraz derinleştiğinde karşımıza çıkan kavram algısal yorumlama. Nedir algı? Dışarıdan duyusal yollarla edindiğimiz her türlü bilginin yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi. Örneğin görme yetisinden bahsedecek olursak gözün retinasına düşen ışığın birtakım süreçlerden sonra görüntü haline gelmesi bizim onu algılamamız anlamına gelir. Algısal yorumlama ise gördüğümüz, duyduğumuz veya hissettiğimiz bir bilginin bizde oluşturduğu anlamlar. Ağlayan bir bebeği gördüğümüzde içimizin burulması mesela algıladığımızı yorumladığımızı gösterir. Algısal yorumlama öznel bir kavram. Herkesin ağlayan bir bebek gördüğünde hissettiklerinin farklı olması da bu yüzden. Aslında her şey bundan ibaret. Duygularımız, hissettiklerimiz geçmişten getirdiğimiz ya da kollektif olarak bize yüklenmiş olan yorumlamalardan ibaret. Acı çekmeden evvel yani duygularımıza boğulmadan evvel neler yaşandığına bir göz atmak gerek. Olayı yorumlama veya otomatik tepki süreçleri söz konusu. İnsan önce olaya duyusal organlarıyla temas ediyor, çok kısa bir süre sonra algılama süreci daha sonra ise duyguları yükleyip bu duyguyu yaşama moduna geçiyor. Yorumlama sürecinde içimizde acı çekmeye dair ya da hayal kırıklığı yaşamaya dair olan bölümün ağırlığını hafifletirsek belki de deneyimlenen acı çekme veya sıkıntıya düşme derecesi bu kadar olmayacak.
Fakat bir nokta daha var değinilecek: suçluluk duygusu ve içselleştirme. Yaşanan olayda olumsuz bir payı olduğunu düşündüğünde insan veya olayın sorumlusunu kendisi ilan ettiğinde alışılagelmedik bir duygu yoğunluğu söz konusu. Olaylar hakkında geri dönüp sürekli diğer olasılıkları veya yapılmayanı düşünmek gerçekten insanı fazlasıyla yoran bir süreç. Belki de ruminasyonun başlaması demek. Aynı olay üzerinde defalarca durmadan düşünmek hatta belki de aynı bakış açısıyla düşünmek ruminasyon demek. Neden yapıyoruz bunu? Olayları çözüme kavuşturabilmek için insan beyni sürekli aynı olayı, aynı senaryoyu bir yerlerde yaşatıyor. Çok eminim ki ruhumuz kadar beynimiz de sorundan, sorunun doğuracağı sıkıntıdan hoşlanmıyor. Aynı şeyleri tekrar yaşatarak sorunlara çözüm yolu bulmayı amaçlamakta. Belki de farklı bir yorum getirene kadar bu süreç böyle devam ediyor.
Bir gün bir arkadaşımın fazla yoğunlaşamadan çalıştığı yabancı dil sınavından 67.50 aldığını duyunca fazlasıyla hayal kırıklığı yaşadığını gördüm. Hazırlanma sürecini de az buçuk gözlemlediğimden olsa gerek bu sınava yüklediği anlamın, onu getirecek noktanın ne olduğunu biliyordum. ”Elimden geleni yapmadım. Daha iyisi olabilirdi fakat olmadı. Keşke keşke biraz daha yoğunlaşsaydım.” cümlelerini sarf ettiğinde bir şeyler fark ettim. Aslında elinden geleni yapmıştı. Varmak istediği noktanın önemini sınav sonuç belgesini eline aldığında fark etmişti. Daha iyisini yapabilecek konumda olsaydı mutlaka yapardı. Çünkü benim düşünceme göre insan kesinlikle en iyisini yapmaya, tam kapasite yürümeye odaklı. Eğer öncesinden sınavın önemini dikkate almış olsaydı ya da kendisine bir daha çalışmakla zaman kaybı yaratacağının farkında olsaydı muhtemelen sonuç böyle olmayacaktı. O an yani sınava hazırlandığı an bunun bilincinde değildi. Ve bu bilincinde olmama durumu onu bu noktaya getirdi. Burada suçluluk duygusuna şahit oldum. Fakat arkadaşıma suçluluk duygusunun değil pişmanlığın önem arz ettiğini, çünkü pişmanlığın telafiyi sağladığını açıkladım. Önemli olan geçmişe üzülmek ya da bunu bir hata olarak görmek değil, eksik gördüğü kısmı tamamlayarak devam etmekti.
Günlük hayatta sık deneyimlenen bir otomatik düşünce görüyoruz. İki tanış insan karşılaşıyor. Birisi diğerine selam verirken diğeri tepkisiz kalıyor. Selam veren insanın aklında beliren düşünceler “Acaba neden bana selam vermedi? Acaba benimle ilgili bir şey mi duydu? Kesin beni sevmiyor. Bir yanlışım mı oldu acaba?” Oysa herhangi bir şey de olmuş olabilir. Belki selam görülmedi, belki selam vermeyen kişinin aklında çok önemli çözemediği bazı problemler vardı belki de sadece iletişim kurmak istemedi. Ne kadar küçük ve ne kadar önemsiz bir olayın açtığı düşüncelere bakın. Her zaman her yerde kendi sınırlarımızın keskinliğinin farkında olmak, içselleştirmeden evvel geniş kapsamlı düşünebilmek hayatı kesinlikle kolaylaştıran noktalardan.
Önemli olan nokta her olayı olumlu tarafından algılayabilmek değil, ilk tepki olarak verilen şokun etkisi geçtikten sonra suçluluk duygusundan sıyrılarak bu olayın kazandırdıkları ya da kaybettirdiklerine odaklanıp yol yürümeye devam etmektir. Suçluluk yaşanması çok normal karşılanabilecek bir duygu fakat suçluluktan kasılıp kavrulmak değil suçluluğu telafiye dönüştürebilmek yani pişmanlığa çevirebilmek çok önemli, çok rahatlatıcı bir süreç. ‘’Ben buradan kendime ne kattım veya ben bu olayın neresindeyim?’’ sorularına cevap verebilmek çok önemli. Hiçbir olay kesinlikle çözümsüz değil. İlber Ortaylı’nın çok sevdiğim bir sözü vardır: ”Önemli olan tayin edemediğimiz bir ömrü verimli hale getirebilmektir.”
“Hiçbir olay çözümsüz değil.” fakat kişi hangi olaylara müdahale edip edemeyeceğini de çok iyi bilmeli. Ölüm kavramını ele alalım. Tüm canlıların yolu öyle ya da böyle ölümle sonuçlanıyor. Bu gerçeği değiştirebilecek herhangi bir güce sahip değiliz. İnsan olduğumuz için elbette üzüleceğiz fakat normale dönüp devam edebilmek gerek. Ölümden başka örnekler de mevcut. Kesinlikle ama kesinlikle üzülmek istemeyen bir insanı herhangi bir davranışımızla üzemeyiz. Ya da dikkate almak istemediğimiz bir düşünceyi dikkate almayabiliriz. Sınırlar bizim, zihin bizim, akıl da bizim, bellek de. Hafıza konusunda çok önemli bir olgu vardır: “Uzun süreli bellekten kısa süreli belleğe bilgileri getirmek için önce o bilgilerin uzun süreli bellekte olduğuna emin olmak gerekir.” Yani bir olayın, olumsuz bir olayın, belleğimizde yer etmesini istemiyorsak kısa süreli belleğimizde kalması sadece 3 ya da 4 saniye.
Birkaç hafta yukarıda bahsettiğim şekilde düşünme zeminini kendi düşünme zeminiyle birleştirebilirseniz şayet tamamen yok olmasa da bazı şeylerin yoluna girebileceğini değerlendirmekteyim. Keyifli güzel, sınırların ve çemberlerin çizildiği güzel hayatlar diliyorum herkese.
çok güzel anlatılmış...