Beni hiç tanımayan bir insana bile kırılışıma kızgınım. Beni tanımadığı, tanımak istemediği için kırgınım. Hatta bazen başka sebepten ağladığımda buna da ağlıyorum bir miktar...


Ben ne istiyorum bu insanlardan? Ne bekliyorum ki? İnsan ya! Hem insanlardan bir şey mi beklenirmiş?

Ama en çok da kendime kızgınım. Sonra da beni kendimden soğutanlara, sonra da anne babama.

Bu böyle uzayıp gitmiyor, bu kadar. Tüm kızgınlığım, kırgınlığım bunlara işte. Beni tek sözüyle darmadağın eden insanlar, bunlar işte.

Kendime şikayet ediyorum onları ben de, ne yapayım. Kendimi de Rabb'ime şikayet ediyorum.


Küçükken annemle babamı daha çok sever, güvenirdim. Zaten onlarsız da yapamazdım. Ama büyüdükçe anladım; sözlerin altında yatan manaları, iyi niyetli gözüken ama menfaatçi davranışları, o kadar da haklı olmadıklarını, zannettiğim kadar büyük olmadıklarını, hangi sözün yürekten hangi sözün alelade söylendiğini...


Anladım işte. Anladıkça yük bindi sırtıma, anladıkça yara aldı yüreğim. Uzaklaştım.

Şimdi bedenen yakın olsam da ruhum, yüreğim onlardan çok uzaklarda. Belki de bu yüzden bu kadar anlaşamazlığımız. Belki de yüreğimden çıkan o sözler, manalarını yitiriyor onlara ulaşana kadar. Belki de bu yüzden anlamıyorlar beni.