Ben ne güzel kendi halinde yaşayanlar topluluğunun bir üyesiyken beni aralarından alıp da varacağım yere gelmeden yolda indiren kim? Ne yapacağım bu bilmediğim yolda ben? Ne kadar da bozuk ve uzun bir cümle. Evet, kabul ediyorum. İçimde büyük bir öfke ve üzüntü var. Kendime mi yoksa başkasına mı emin değilim. Kırıldım ve içimdeki dalların kırılma sesini duydum. İçimdekilerin yeşerdiğinden haberim olmadan. Sonra çayım masaya döküldü, gömleğim ıslandı. Hem sandalye hem de masa sallanıyor. Ama bu kadarı da haksızlık. Alt tarafı iki üç satır bir şey yazacağım burada. Birazcık canım yandı ama geçer herhalde değil mi? Geçer diye düşünmeliyim sonuçta. İzi kalır azıcık belki. Görünce bu neydi böyle diye hatırlayacağım bir iz olabilir.

Peki neden ısrarla aynı masaya oturuyorum? Sıradan bir masa olduğunu kendime hatırlatmak için mi? Unutmak istemediğim için mi? Unutmak istemediğim şey bu masa mı? Arabaların sesinden rahatsız olduğunu söylemişti. Bense bu asma yapraklarını çok sevmiştim. Sevdiğim şey tam olarak asma yaprağı mıydı bilmiyorum.

İnsanın acısı zamanla nasıl azalır? Acaba karşıdakinin değerini düşürerek mi daha kolay unutuyor insan? Elbette ki her şeyde bir hayır vardır ama bunu bizim cahil gönlümüze nasıl anlatacağız? Acaba insan karşındakini kırar mıyım, ne kadar kırarım diye düşünüyor mudur? O kadar çok soru var ki içimde keşke daha önce sorsaymışım. Çünkü şimdi sorabileceğim kimse kalmadı. İçindeyken bu kadar derin hissetmediğimiz bir şeyde neden şimdi canımız bu kadar yanıyor? Neden öfkeliyim mesela? Aynı yerlerde yürüyerek neyi arıyorum? Niye böyle oluyor? Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi gibi sorular peşimi bırakmıyor. En güzeli ve her zaman en iyi yaptığım şey olarak suçu kendime atabiliyorum. Bayılırım zaten kendimi suçlamaya. Gerçekten içimdeki şey böylesine çok mu yoksa kendim mi büyütüyorum? Pireyi deve mi yapıyorum acaba? Cemil, Cemil olabilir mi? Suat? Bir espri insanın canını ne kadar çok yakabilir? Normalde gülmem gereken bir diyalogda ağlayasım geliyor. Ben belki gönderirim de güleriz diye neler kaydetmiştim. Şimdi kendim izliyorum. Ne olacak ki tecrübe kazanmış olurum diyen ben, bu tecrübenin altında ezildim galiba. Ya da gerçekten tecrübe etmek böyle bir şeydir. Gerçekten de burada araba sesi çok fazla. Ama ben onun sesini duyabiliyordum. Ama demek ki o duymak istediklerini duyamamış. Olabilir.

Bu hayatta bazı şeyler olabilir bazıları da olmayabilir. Öyle değil mi?

Çocukken hep başkalarının ne düşündüğünü merak ederdim. Böyle dizilerde akıl okuma sahneleri olurdu mesela. Çok iyi gelirdi bana. Keşke onun da ne düşündüğünü bilebilseydim. Ya da keşke sorabilseydim. Dönüp baktığımda güzel olarak hatırladığım şeyler yok değil. Her gün sabit olarak yerinde duran ağaç bile bir başka güzel gelebiliyormuş insana. Kalbin yeşermesi böyle bir şey mi? Kalbin kurumasını az da olsa tecrübe ettiğimi düşünüyorum çünkü. Tamam abartmayalım kalbim kurumadı ama sulak bir arazi olmaktan çok ötede. Öyle işte.