"Kaldı bu yaşamak suçu üzerimde" derken ne hissettiğini şimdi anlıyorum sanki şairin. Bazen anlamak daha ağır gelebiliyor sanki. Anlıyorum çünkü seni duyuyorum, senin yerine kendimi koyabiliyorum demek gibi. Peki ya anlamadıklarımız? Anlamadığımız çoğu şeyin içine kendimiz bir anlam yüklüyoruz sonuçta. Düşünceler, tahminler ve de birtakım çıkarımlar. Belki anlasak, cevabı öğrensek bu kadar zor olmayacak bizim için. Belki de o kadar sıradan ve net bir şeydir ki bizim karmaşık yorumlarımıza hiç gerek kalmayacak. Ama her şeyi bilmemiz imkansız sonuçta, öyle değil mi? Bazı şeyleri bilmeyeceğiz, bilemeyeceğiz ki kendimiz bir neden bulup üzülelim, ağlayalım ve de perişan olalım. Yıllar önce halk eğitim merkezlerinde çalışan bir hocam, tek başıma bir kütüphane odasında çalışmak ve de kimseyle görüşmek istemiyorum, demişti. Şimdi ben onu anlıyorum ve bu cümlesini anladığım için de üzülüyorum. Gerçi ben genel olarak üzülüyorum bu da araya kaynamıştır belki. 2 lira parası çıkmayana, ilk soruda elenene, durağa yetişemeyip otobüsü kaçırana da üzülüyorum. En küçük şeye bile üzülmek beni yoruyor artık. Geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken senin yanında kendimi terapide gibi hissediyorum, konuşurken rahatlıyorum, sıkılırsan söyle demiştim. O da sağ olsun, sıkıldım demedi. Aradığım enerjiyi sende bulamadım dedi. Sağ olsun, ne diyelim. Gerçi böyle durumlarda yolu açık olsun mu demeliyiz, bilmiyorum. Bu bilmeyiş beni mutlu ediyor. Öyle işte.