Yalnızlığıma döndüm sonunda; dönüşlerin ve varışların en güzeli bu. Geçicilikte gizli bir haz var, gidecek olmanın verdiği müthiş güven... Kalmalardan ne denli ödüm kopuyormuş yeni yeni anlıyorum. Bir yerde kalmak ve ona ait olmak beni öfkeli bir sarmaşık gibi nefessiz bırakıyor, "sürekli" olan her şey ayak altımda dolanıyor. Sadakatten nasibimi alamıyorum. Yalnızlığımda kuş gibi özgürüm, çocuğum, dingin ve müthiş huzurluyum. Dışa vurumlarımın sığacak yeri yok, hedefsiz ve hafifler. Çok ve rengarenk sözlerim, düşüncelerim… Çok sevdiğim insanlara verebileceğim en güzel şey ara sıra kayboluşlarım, esnek sohbetlerim, kaçışlarım, molalarım. Bu ne yanlış ne doğru, en sıfatsız haliyle ve sapsadece benliğim.

Üzmekten korktuğum kadar üzülmekten de korkuyorum. Karşıma iyiliğine hayran olduğum, bağlarını yöneltmiş ve kollarını kocaman açmış insanlar çıktığında mest olmuşçasına bırakıyorum kendimi kucaklarına. Ama öyle bırakıyorum ki bütünleşiyorum, yavaş yavaş kollarında eriyip bedenine karışıyorum ve benden geriye sadece adım kalıyor. Ve zaman geçtikçe, alışıp karıştıkça -belki çok tehlikeli bir biçimde- adsızlaşıyorum. Ben galiba bırak sevilmeyi, sevmeyi bile yeni yeni öğreniyorum.

Apaçık olmak değilmiş mesele, hatta biraz kapanmak ve yavaşlamak gerekirmiş. Kendimi çözdürmek yerine çözülmeyi beklemeliymişim. Beklemeliymişim. Alelacele sevmek de sevilmek de noksanmış.

Şimdi iyiyim, hem de çok. Evim yeniden güzel gözümde. Hâlâ yuva değil benim için, olmasın da zaten. Ne mutlu ki gideceğim. Gidemediğim her yer, her şey ve herkes zehir, kaygı, korku. Ve şimdi biraz daha aşinayım kendime, bilmek kadar huzur verici bir şey yok benim için.