Gecenin üçü sabaha çok var. Hem kışla arası açık güneşin. Bunların hepsi edebi lakırdı. Beni uyutmayan şey ne? Muhtemelen bilimsel bir izahı var. Fakat ben bilim adamı değilim. Yani size uykumu kaçıran gerçekliği izah edecek ilme vakıf olmadığımı söyleyebilirim. Benim uykumun kaçmasıyla niye ilgilenmeniz gerektiğine dair fikrim de yok. Şehre geri dönmüş olmamı böyle izah etmek istemezdim. Sahi şehre dönen benle beraber bana dönen bazı şeylerde oldu. Hayatıma dair her şeyi ifade edersem sanki tüm derdim sıkıntım bitecekmiş gibi hissediyorum. İnsan vazgeçmiş olduğu şeyleri dile getirebiliyor sanırım. Düşünsene senin kafanın içinde dolanıp duran şeyleri dile getiriyorsun. Bir ferahlama oluyor. Bu da biz vazgeçiş değil mi? Bir yerde okumuştum. Neyden vazgeçersen o sana gelir. Belki sukut bu yüzden altın, sözün gümüş olduğu yerde. Madem susmak vazgeçtiklerinden tamamen kurtulmak. Biz sözün bir bumerang olduğunu pek tabi unutuyoruz. Baki kalan bu kubbede hoş bir seda değilmiş. Dönüp dolaşıp dilimize dolanıyor. Neyse yine bir takım zırvalıklarla duygu ve düşüncelerimi gizledim. Oysa açık açık anlatsam zaten yine onlara takılıp tökezleyecektim. Ne gerek vardı seremoniye. Hayatın karmaşası biraz da işimize geliyor. Gizem her zaman her şeyi kamçılıyor. Mesela siz benim kim olduğumu bilseniz neleri anlatmaya çabaladığımla ilgilenir misiniz? Hayır. Yine edebiyat ya da felsefe yaptığım kanısına varıp kulak ardı edersiniz her söylediğimi. İyisi mi lafı dolandırayım. Kendimin çıkmazlarında kimlere rastladığım meçhul. Sizin kalabalıklarınızda kaybolmakta güzel. Hangi hülyayı hanginizin gözünde görüp hangi gece uykumdan olacağım kim bilir. Tabi sizin bundan bihaber olduğunuzdan benimde pek haberim yok.