Halı deseninden çatlak bir kafatası resmedip son bir kaçamak bakış daha attım geçmişime. Son bir yumruk daha çaktım duvara evden çıkmadan. Sonra ardıma bile bakmadan bir hışımla çıktım evden. Hiçbir acelem yokken böyle apar topar çıkmak gibi bir huy edinmiştim kendime. Sürekli oluyordu bu, bir tarafımdan alışkanlık uydurup sonra onları kendime huy ediniyordum. Huy edinmeyi kendine huy edinmiş huysuzun tekiydim ben. Benliğime dair tüm olumsuzlukları kendi kendime saymamın akabinde basamakları son hız inip var gücümle kapattım apartman kapısını. Yolsuz yöneticinin son aidatımı gömdüğü kapının üst camı yerle yeksan oldu anında. Rafet’ten aldığım borç tuzla buzdu şu an. Biraz daha çiğnedim ayaklarımın altında son 100 kağıdımı. Borç yiğidin kamçısıydı nihayetinde. Bense bu denklemde kamçıyı vuran namert bir borçluydum sadece. Tüm olup biteni tekrar geçirdim gözlerimin önünden; kuvözde zırladığım günden bugüne dek olan biteni yani. Bu şeride az evvelki aptal cam dahil değildi elbette. Sonra nedense biraz hava almak istedim. Belki de yürüdükçe açılırsın masalına fazla kaptırmıştım kendimi.
Derken yangın yerine dönmüş kaotik bir ortamla merhabalaşırken buldum kendimi. Herkesin acelesi vardı; yetişmesi gerekli raporlar, kabul olması gerekli mallar, derlenen evraklar, takip edilesi döviz kuru… Simit satması gerekenle kendini satmak zorunda kalanı aynı anda içinde barından piyasa uçurumu… Tüm bu piyasaya müdahil olma isteğinde ben ve siz gibi tonla tüketim manyağı. Piyasanın zaman mekan fark etmeksizin tıpatıp aynı tecellisi bir gerçeği daha gözler önüne seriyordu elbette. Her yerde tipik bir alıcı ve en az onun kadar tipik bir satıcı olduğu gerçeğini. Yani biçare bir alıcıysan Meteris’te mi yoksa Wall Street’te mi fink atıyorsun hiçbir önemi yoktu. Ben de devam ediyordum işte Meteris’te insanlık namına hiçbir değişim vadetmeyen adımlarıma. Aniden karşı kaldırımda bir şarküteri açılışına denk geldim, Manga’nın o malum şarkısı çalıyordu: ”Dünyanın Sonuna Doğmuşum”… Tesadüfi bir şekilde tüm bu irdelemelerimi özetliyordu bu şarkı. Nakarattan hemen önceki kısmına düet yaptım kendimce. Ve şimdi bu özetin tüm çarpıcılığını vurmak istiyorum satır denen tokatla, siz okurların yüzüne, “ayna ayna hadi söyle benden daha gamsızı var mı, ayna ayna hadi söyle benden daha arsızı var mı?”
Naci Gürhan
2021-01-13T23:09:16+03:00Teşekkürler.
Emel Eroğlu 🌜
2021-01-13T21:41:43+03:00Aynı şeyleri söylememek adına yorumlara baktım, farklı bir şey söyleyemem. Kalemin ben buradayım diye bağırıyor resmen. Uzun olmasını isterdim daha fazla okumak adına içerik de buna müsait. Akıcı, insanı yormayan bir üslubun var. Daha çok okumak isterim. Kalemine sağlık.
Naci Gürhan
2021-01-13T21:29:30+03:00Öncelikle yorumlarınız için teşekkürler. Aslında uzun öykülerim de mevcut ama bunu daha sade ve yalın tutmak istedim. Bir de nedense bunu yazarken kararsızlık ve afakanlar bastı karar vermekte büyük bir güçlük yaşadım. Böyle bir sonuç çıktı ama eleştirilerinizin tarafımca dikkate alındığından emin olabilirsiniz.
Naci Gürhan
2021-01-13T21:21:18+03:00Yorumunuz için teşekkürler. Haklısınız ama defalarca revize ettim ve sürekli bir git gel yaşadığım için böyle bir sonuç çıktı ortaya.
Sena Türkmen
2021-01-13T21:03:31+03:00İfade gücünüzü beğendim, ancak içeriğin kapsamı genişletilebilirdi, daha tatmin edici olabilirdi diye düşündürdü bitiminde. Yine de keyifle okudum, akıcıydı. Elinize sağlık...