Ne kadar kalabalıkta olursak olalım, yalnızız aslında. Etrafımızdaki insanlar, arkadaşlarımız hatta arkadaş sandıklarımız… Hepsi büyük bir kalabalıktan ibaretmiş sadece. Ne yaşarsan yaşa, ne hissedersen hisset… Hep yalnızmışız aslında. Hep kendimizle başbaşayız. Darbenin nereden geldiğini anlamıyor insan, o kadar beklemiyor ki o darbeyle yerle bir oluyor. Ne kadar aciz varlıklarız, canımızı acıtan kişiye hiçbir şey yapamadan acımızı içimizde yaşayıp geçiyoruz sadece. Elimizden gelen tek şey ağlamak, oturup sabaha kadar ağlamak. Sanki her şey düzelecekmiş gibi… Sanki kendimizi daha çok bitirmiyormuşuz gibi… Her şey bir yalandan ibaret galiba. İnsanlar, arkadaşlar… Kalabalığın içinde bir cam fanusa hapsedilmişim sanki. Hem çok kalabalık, hem de çok boş. Kalabalığın içinde yapayalnız başıma gelecekleri bekliyorum… Sonra karanlık oluyor birden, nerden neyin geleceğini tahmin bile edemiyorum, gelen darbe fanusumu kırıyor önce. Fanusun parçaları da beni… Zihnimi, kalbimi, hislerimi… Her yerimden yaralanıyorum. Her ne kadar etrafımda birileri olsa da kendi içimde, kendi kendime iyileşmeye çalışıyorum. Kendi yaralarımı kendim sarmaya çalışıyorum…