bir türkünün yakasına yapışmış can sıkıntım, canını istiyor. içmekte olduğum oraletin sarılığına takılıyor gözüm. kim bilir ne kadar sararmıştır dilim. düşlerim kadar sararmış mıdır? tamam, saçmalamak yok, bırakma okumayı. Anlaman gereken çok şey var.


kulağımda çınlayan türkünün sesinin kısıldığı zamanlarda yandaki külliyeden ayet, sure ve çoğu zaman Allah-u Ekber sesleri yükseliyor. tuhaf oluyorum, bir günaha bulaşmış kadar kötü oluyorum. hiç oralet içmemiş kadar eksik, hiçbir insanı anlamamış kadar boş hissediyorum. tanrım, türkü dinlemek mi günah, külliyenin bahçesine çay ocağı açmak mı?


çok fazla insan gelip geçiyor bu külliyenin bahçesinden, hızlı hızlı geçiyorlar sesi duyunca. bir yağmurdan kaçar gibi günaha yakalanmamak için hızlı hızlı yürüyorlar. hiçbiri aslında olmadıklarının farkında değil. bir sokaktan diğer sokağa değişen hayatların birbirine sokağın çıkışına kadar eşlik etmeleri mi var olmak? yahut yaşamak nasıl bir şey bilen var mı? ne yani yaşamak için çok mu paramız olması gerek, evimiz, arabamız, iyi okullarda okumuş, ingilizce öğretmiş bir cv mi gerek bize? yoksa bir çoçuğun başını okşamak, birini sevmek yaşamak sayılmaz mı?


"açlıktan, üşümekten, yarını düşünmekten yoruldum. ben artık yürümek istemiyorum, durmak istiyorum."