İnsan neyi özler? Rahat olmadığı bir ortamı, bir konuşmayı özleyebilir mi? Özlediği şeyin o kişi mi yoksa o his mi olduğunu nasıl anlayabilir? Ve bir yolun yarısında bir başına bırakıldığında evine nasıl dönebilir? Üzülerek de dönse pişman olarak da dönse eve döndüğü zaman her şey eskisi gibi olur mu? Hem evine dönmeye çalışması hem de arada bir arkasına dönüp bakması normal midir? Burada kalamazsın ve başa dönemezsin diyen şair ne anlatmak istemektedir? Bu içimizde dönüp duran soru cümbüşünde istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz? Ya da bazı soruları görmezden gelebilir miyiz? Eğer biz bazı sorularımızı ve de sorunlarımızı görmezden gelirsek onlar da hafifler herhalde. Bu bir soru değil de daha çok bir temenni. Yani hafiflerlerse iyi olur, bu kadar yükü nasıl taşıyacağız biz?

Geçen akşam Kelebeğin Rüyası vardı, tekrardan izledim. Hem Rüştü Onur'un hem de Muzaffer Tayyip Uslu'nun kitaplarını tekrar aldım. Yıllar önce izlediğimde de almıştım ama galiba bir arkadaşıma hediye vermişim. Bu sefer bende kalırlar umarım. Daima aynı noktaya dönüyorum gibi oluyor ama canımızı yakan bir şey için filmdeki hüzünlü bir sahneyi denk getirerek, gece dinlenen bir şarkıda ya da herhangi bir tartışma ortamında ağlamak normal midir? Bir taşla iki kuş vurmak gibi olabilir mi? Gerçi deyimlerle aram pek iyi değil. Tam böyle değilse de bunun gibi bir deyim olabilir. Yani içimizdeki bir üzüntüyü yeni oluşmuş bir üzüntüyle denk getirerek toptan ağlamak gibi. Tam olarak hatırlamıyorum ama bir cümle vardı. "Bir şeye üzüldüğüm, ağladığım zaman hayatımda yolunda gitmeyen her şey için üzülüp ağlıyorum." Tam olarak böyle değilse bile bu minvalde bir şeydi.

Henüz bazı sorularımıza cevap bulamasak ya da bulduğumuz cevapları kendimize söyleyemesek de sorularımızla yüzleşmemiz de bir adım değil midir? Bilemiyorum, öyle işte.