5 dakika, sadece 5 dakika...

Bir insana maksimum ne kadar uzun gelebilirse o kadar uzun gelmişti. Nerede kalmıştı bu çocuk? Yoksa onu merak etmiyor muydu? Ya da bir köşeden gelip bakıp da beğenmemiş miydi onu? O 5 dakika boyunca aklından bütün kötü düşünceleri geçirmişti. Sabırsızlanıyordu. Sahi neydi onu bu kadar heyecanlandıran? Yüzünü canlı canlı bir kez bile görmediği bir adam mıydı tüm bu gerginliğinin sebebi? Tüm bu düşünceler içinde kıvranırken başını kaldırdı, uzaktan görüp hemen tanıdı, anlamıştı, oydu, bunca zaman beklediği oydu işte. "Peki ağzındaki sakız mıydı? Aman Tanrım, bu bir felaket."

Karşısına oturduğu gibi çıkarmasaydı ağzındaki sakızı, sinirleri yerinden hoplayabilirdi zaten her an hoplamak için yer arıyordu onlar da, hem 5 dakika bekletilmişti ilk buluşmada, ama gördüğü o güzel yüz buna kesinlikle değerdi.

Her şey olağan akışında ilerliyordu, ta ki en yakın arkadaşı gelip ilk buluşmalarına üçüncü kişi olana dek. Durum böyle olunca sakız meselesinin de üstü kapanmıştı, kısacası ödeşmişlerdi tabi 5 dakika bekletilmiş olmanın lafı yıllarca yapılacaktı ama sakız rafa kaldırılmıştı diyebiliriz. Uzunca bir süre arkadaşının dertlerini dinlediler sonra kız hatasını anlayıp ayrıldı yanlarından.

Zaman akıp gidiyordu, güzelce konuşuyorlardı üstelik anlaşıyorlardı da, uzun zaman sonra ilk kez birisini onu can kulağıyla dinliyor ve anlıyordu, ona sarılıp "Yıllardır seni beklemişim, sonunda geldin." demek istiyordu ama abartmanın lüzumu yoktu.

Oradan kalkıp sahilde yürüme kararı aldıklarında hava oldukça karanlıktı. Birlikte eve kadar yürüyüp arabayı aldılar ama arabaya binerken korkuyordu hatta tir tir titriyordu da belli etmemeye çalışıyordu çünkü bir yabancıyla arabada yalnız olmak günümüz dünyasında yeterince korkunçtu. İçinden bir şey ise ona inanılmaz huzur veriyordu sanki bir yıl sonra hayatının aşkının bu adam olacağını biliyormuşçasına bir ses "Sana ait olandan, sana zarar gelmez." diye fısıldıyordu ve öyle de oldu.

Arabayı park edip sahile vardılar, yürürlerken aralarına iki insanın daha sığacağı kadar mesafe bırakıyordu her ikisi de ama içten içe ne kadar yakın durmak istedikleri görülüyordu. Bir banka oturmaya karar verdiler, o kadar soğuk havada kimse oturmayı tercih etmezdi ama onların üşüdüğü falan yok gibiydi, kalplerinde yanan ateşten olsa gerek. Sanki o gece tüm dünya o banktan çıkan ateşle ısınıyordu, o sıcaklık ve yakınlık tüm evrene yeterdi çünkü o gecenin karanlığında güneş doğmuştu yeniden.

Gereksiz temastan kaçınıyordu ikisi de, hiç dokunmadılar birbirlerine, minicik bir kuşu incitmeden sevmek ister gibi, sevdiler birbirlerini ama öyle uzaktan sakince ve tertemiz.

Ve bir yıl sonra hala el değmemiş, tertemiz bir aşk onlarınki. Artık yürürken iki kişilik boşluklar bırakmıyorlar aralarında tek fark bu oldu o zamandan bu zamana. Onların sevgisi bu dünyada görülmemiş türden, hiç sönmeyecek bir yangın gibi alev alev ve yine serin sular gibi dalgalı ama asla değmiyor ateş ve su birbirine. Onların kaderlerinin birlikte yazıldığı aşikar, bir yıl oldu hala sevdalılar, bir asır geçse yine sevdalı olacaklar.

Nice mutlu, birlikte senelerinize deli çocuklar. İçinizdeki yangının hiç sönmemesi dileğiyle.