08.30 suları. Çiftlere ayrılmış günün ardılı. Yorgun, bitkin ve tesis politikası doğrultusunda uykusuz. Oda temizlikçisinin mitolojik çığlıklı tiz sesi odayı bir köşeden başlayıp kulaklarına kadar doldurdu. Onu hayatta nadiren yükseldiği bulutların arasından yeryüzüne çaldı gaddar denebilecek bir tavırla. Sıkış tıkış birinin bittiği yerde diğeri başlayan eşyalar cumhuriyeti dahi engel olamadı bu cinayete. Zavallılar yalnızca kendilerine atanan görevleri yapmakla meşgul bıkmadan usanmadan. Bu meşguliyetleri onları böyle kayıtsızlaştıran. Aylaklık için bir anları bile yok. Şayet bir çekmece dese ki bir gün yeter artık bu sakladıklarım ve kussa içindekileri. Çekmeceliğini bir kenara bırakabilse ve etrafına baksa. Yeni doğan bebek bönlüğüne insanoğlunun çekmecelere zalimliği karışırdı. Sonraları ırkçılığı bir kenara bırakabilirse tüm eşyaların kaderinin ortaklığına şaşardı. Dolaplar da harıl harıl hapsetmekteydi onlara sokuşturulanları. Yataklar ve halılar ezilmekteydi insansı ağırlıklarla. Halılara daha bir üzüldü. Görevleri gereği zaman ve mekan fark etmeksizin seriliverirlerdi ayaklar altına. Hem de kendi rızalarıyla. Kutsal vazifeleri gereği gururla ezdirirlerken kendilerini bizim çekmece tepeden bakardı onlara bulunduğu yerden. Ancak şimdi durup başlıklarından soyununca anlayabildi yalnızca görevce ayrışan çaresiz ortaklıklarını.