Dışarıda yağan kar odasındaki sobanın harlı ateşine rağmen içini üşütüyordu. Karın yağmasını hiç sevmezdi. Soğuk havalar ona her zaman ümitsizliği hatırlatırdı. Ancak yine de içinde bu soğuk havada evde olmanın tatlı huzuru vardı. Sahi, herkesin koştura koştura işe gittiği bu günde neden evdeydi? Ayaklarını acıyla sürüye sürüye gittiği iş yerinden bir günlüğüne izin almasından bu yana yüz elli gün geçmişti. Beş aydır evde oturuyordu. Kapısına gelen gazeteler ve üye olduğu dergileri kapıdan almak dışında yerinden pek kalkmazdı. Tabii bir de birkaç yemek alışverişi için sokağın ucundaki küçük manava ve markete haftada bir uğrardı. Mahallede onu tek tanıyan kişi, evinin tam karşısındaki eski ahşap binada oturan ve evinden hiç çıkmayan yaşlı bir kadındı. Evinin tüm ihtiyaçlarını çocukları ve torunları karşıladığı için evden çıkmazdı. Tüm gün balkonunda oturan bu ihtiyarla sık sık bakışırlardı. İşte çalışırken biriktirdiği parayı tüketiyordu. Bazen bu paranın bitmesi korkusuyla yüzleşip yemek yemiyor sadece sokağın hemen başındaki garip adamdan aldığı tütünleri sarıp içmekle yetiniyordu. Sabah kalkıp toplamadan bıraktığı yatağına gece aynı şekilde tekrardan yatıyordu. Ne gerek var deyip ödemediği faturaların cezaları kapıya art arda asılırken o elektriğin çok da gerekmediğini, gaz lambası ve sokaktaki arada tekleyen ışığın ona yettiğini düşünüyordu. Her gün aynı kaygısızlık, bezginlik ve ümitsizlikle geçiyordu. 


  O gün de her şey aynı başlamıştı. Yağan kar hem huzursuz hem de huzurlu hissettiriyordu. Camın kenarındaki tekli koltuğa oturup dışarıyı izlemeye başladı. Atkı ve berelerle sıkı sıkı bağlanıp gözü yolu görmeden aceleyle okula giden çocuklar, kardan kayıp düşmeden ilerlemeye çalışan genç kadın ve adamlar, soğuktan tüyleri kabarmış kediler ve köpekler, zincir takmayı unutup buzlu yolda kaynamaya çalışan arabalar ve kornalar. Herkesin bir telaşı vardı. Evinin tam karşısındaki büyük binanın altında sıcacık ekmeklerini satmaya başlayan fırın, hemen yanındaki ufak çay ocağı ve onun da yanındaki çiçekçi. Ümitle yeni müşterilerini bekliyorlardı. Bir an kendine baktı. Bu kalabalık içerisinde neredeydi? Yerini mi kaybetmişti yoksa kendine hiç mi yer edinememişti?Bir anda büyük bir korku ve ümitsizlikle ayağa kalktı. Bu odada tükenip gidecek miydi? Ya bu kalabalığa rağmen onu unuturlarsa, ya bir gün gazetesini getiren adam onu hatırlamazsa? Ya bir gün gelen cezalar bile bıkıp artık kapısını tıklatmazsa? Ya bir gün kendi yalnızlığın ona unutturan o yaşlı kadın da bıkıp balkondan ayrılırsa? Ya bir gün hep gidip tütün aldığı adam aynı yerde durmayı bırakırsa? O zaman neyle teselli edecekti kendini? Bu düşünceler telaşla kalbini sarmış ve nefesinin ritmini artırmıştı. Telaşla kalemini aramaya başladı. Karmakarışık masasının üstündeki tüm eşyaları yere bir hışımla fırlatıp kapağı kırık siyah kalemini buldu. Hemen eline geçen yırtık bir faturanın arkasına yazmaya başladı:


Bu soğuk ve paslı demir işlemişse tenine

Yutmuşsan tüm ayazı en derinden 

Donmuşsa parmakların, burnun ve aklın

Hangi çılgın kurtarabilecek seni zihninden?

Delirmiş gibi yol arayacak mısın kendine yeniden?

Hangi puslu yol kurtaracak seni bu işkenceden?

Adımlarını ağır ağır atarken yanacak ayakların soğuktan

Yolunu ararken kırılacak pusulan acıdan

Seçimlerin azalırken korkacaksın 

İçin derince titrerken adımlarını sertçe atacaksın

Tükenen yolları üreteceksin geri

Her yolu baştan yaratacaksın

İçindeki yaşamın ateşiyle küllenip, 

Küllerinden yeniden doğacaksın

Yok öyle ümitsizce yere çöküp sızlanmak

Ayağa kalkıp kendini tekrardan doğuracaksın

Karla kaplanmış yolları baharla tanıştırıp 

Kendine acımayı bırakacaksın

Menekşeler, orkideler ve akşam sefaları

Her biriyle dost olacaksın

Samsa gibi tükenmeyecek

Kendin gibi yeniden doğacaksın! 

Korkmayacaksın acı çekmekten ve tükenmekten

Şayet bitip gitsen bile bir avazda yeniden doğacaksın. 


Şiirini bitirmişti. Yazarken tüm nefesini tutmuş, içinde biriken her korkuyu kelimelerin üstüne sindirmişti. Rahatça arkasına yaslandı, derin derin nefes alırken elindeki kalemi yere düşürdü - Kendi isteğiyle- Sigarasını yaktı ve gülümsedi. Kendini yok olmaktan kurtarmıştı. Büyük bir mutlulukla sigarasını bitirdiğinde akşam olmuş ve sokak lambaları evini parlatmaya başlamıştı. Bir gün daha kendini tüketmekten kurtulmuştu. Huzurla yatağına uzandı ve tatlı bir uykuya daldı. Bu şiiri yüz ellinci yazışıydı.