Günü gününü tutmayan bir gün daha. Bu yazıyı yazarken içinde bulunduğum hali nasıl tasvir edeceğimi bilemedim. İnsan kendini izaha kalkıştığında bir betimlemeye el uzatıyor. Düşünsenize kendimizi anlatmak ne kadar zor. Bir tasvir, teşbih, teşhis olmadan olağan halimizin izahı mümkün değil. Varlığımızın resmini çizmek için ne çok meskenden kareler gerek. İşte bende içinde bulunduğum bu halin izahını izafi olarak bile ele alamıyorum. Kelimeler yeterli değil. Başka semboller de işe yaramaz. Bu anın fotoğrafı ya da videosu size bir mesaj vermezdi. Bir kitleye hitap edememenin çaresizliğini yaşıyorum. Belki de tam şuan yeniden sigaraya başlamalıydım. Ama yakacak sigaram dahi yok. Üstüne bir şeyler koyamadığım hayatımın altında kalmış gibi hissediyorum. Bir anımın dumanı tütüyor burnumda. Sildiğim bir telefon numarasını hatırlamaya çalışıyorum. Ahizenin ucunda kimsenin kalmadığını bildiğim halde. Hatıraların dalları yaprak döküyor. Altına sığınacağım yorganım hurçtan çıkmadı. Soğuk her yanımda, üşüyen yerlerimi kestiremedim. Kestaneler soğuk suların yerini aldı. Sahilden topladığım deniz kabukları yağmurda ıslanıyor şimdi. Yılbaşının süsleri bana yılın sonunu mu yolun sonunu mu hatırlatıyor karar veremiyorum. Bir başıma tutunduğum umutlarımı İsa'dan sonra ve önce arasına sıkışmış bir gecede bulur muyum bilmiyorum. Yalnız bir başıma yazdığım yazılarımda çok şey anlattığımı sanıyorum. Sokakta dolanırken hangi köşede bir mucizeye rastlarım derken gözümden kaçanları bilmiyorum. Bir kuş uçarken başımı döndürüyor. Bozuk kaldırıma ayağım takılınca anlıyorum geçen bir şeye fazla bakmanın tökezlemek olduğunu. Bir de artık yazının fazla yer kapladığı gözüme ilişiyor. Ne de olsa günü gününü tutmayan bir günde yine burada olacağım.