yitip giden bir dostluğun anısına...



gerçekten berbat bir gece. bir yandan midemi kasıp kavuran bulantı, diğer yandan uykumu kaçıracak kadar aman vermeyen düşünceler. arasında sıkışıp kaldığım hayaller, sevgiler, dostluklar ve daha niceleri. sanki hepsi bu geceyi beklemiş de saldırmış gibi zihnime. düşüncelerim allak bullak tıpkı midem gibi. düşünmemeye çalışıyorum. hem tüm bu kirli düşünceleri hem de midemi. olmuyor. sustukça daha çok bulanıyormuş gibi hissediyorum. bu gece göğsüme bir yumru gibi oturan o dostluğu anımsıyorum. geceler boyu konuşulan, küsken uyku tutmayan, sırlara ortak olan, dünyanın tüm yüküne karşın sırtını verip dinlenebileceğin bir duvar olan o dostluğu... kahkahalarla gülünen anılara bakıyorum. iyi geceler demeden iyi geçmeyen gecelere, kimseyle paylaşamadığım ama onunlayken kalbimi önüne koyduğum dostluğuma bakıyorum. öyle uzak, öyle yarım geliyor ki bana. daralıyorum. çok değer vermenin acısını yine misliyle çıkarıyor hayat. 


midem, çok kötü. düşüncelerim ondan da kötü. ikisini de dizginleyemiyorum. gece yarısı. bahçede köpekler bağrışıyor. sesleri düşüncelerimi bastırsa keşke diyorum. az önce deprem oldu, uykumu bulamıyorum. aklım karmakarışık. haftalardır ertelediğim tüm acımı satırlara kusuyorum. beklettiğim bu hayal kırıklığı tüm benliğimle fışkırıyor kağıda. paramparça keşkeler, iyi kiler, sevmeler, sevilmeler, kırılganlıklar, gururlar... hepsi birer birer dökülüyor. hissediyorum içimdeki karmaşayı fakat yazmak o kadar da kolay gelmiyor. kelimeler, bazen hissettiklerimi anlatmakta yetersiz kalıyor.


ne kadar devam edebilirim, erteleyebilirim bilmiyorum. içimde çok sevdiğim birini kaybetmenin ve hatta belki de bile isteye kaybedilmenin hüznü var. en çok canımı acıtan da bu sanırım. isteyerek kaybedilmek. kırılınca toplanmamak, aksine ezip geçilmek. bu kadar değersiz miydim, diyorum kendi kendime. kalbim koskoca bir hayır çekiyor bedenime. hayır, diyor. bir insan hissettiklerinde yanılmaz. dostun o senin, tanıyorsun, biliyorsun sana olan sevgisini, diyor. diğer yandan beynime doluşan şu düşünceler, gerçekten sevseydi toplardı tüm kırgınlıklarını, diyerek bastırıyor kalbimi. ikisi de haklı, biliyorum. midem çok bulanıyor. durduramıyorum. 


artık uyumam gerek. keşke bu seslerin bir tuşu olsa; yormadan, yorulmadan tak diye basıp kapatabilsek. hiç düşünmesek değer mi değmez mi. öylece tüm kırgınlıkları bir sandığa kapatıp uyuyabilsek. fakat imkansız. insan düşündükçe bir bataklığa saplanıyor. kalbiyle beyni arasında verdiği savaş midesini tetikliyor. ne beynim susuyor ne de kalbim. midemi saymıyorum bile. düşüncelerim gibi bulanıyor. saat gecenin bir yarısı. uyumam gerek. bu gidişle sabaha uyanamayacağım. kimin umurunda! uyursam uyanamam. korkarım bu gece de sabaha meydan okuyacağım. 


bilmiyorum. aklım karmakarışık. hiç mi değer görmedim? hiç mi düşünülmedim ben de? gece yatağa başını koyan kimse benim kalbim kırıldı diye hiç mi düşünmedi? bir ben mi kırgınım bu dünyaya, sevdiklerime, dostlarıma? 


ertelemeliyim. sabah uyanmak için, tüm geçen haftalar gibi ertelemeliyim bu kırgınlıkları. susmalı beynim ve kalbim. durmalı bulantılı midem. uyumalıyım.