İnsanlar her şeye sahip olmak isterler, arzuları genellikle nesnelerden ibarettir. Onlara kötü bir haberim var, hiçbir şeye sahip olamayız ve sahip değiliz. Bir şeylere sahip olunmaz onlara ancak yer açabiliriz ama insanlık öylesine yücedir ki yer açmakla uğraşmak vakitlerini alır doğrudan sahip olmak isterler.

Sorarım size; vitrindeki bir kitabı alıp eve getirmek ona sahip olma arzunuzu nasılda çabucak geçiştiriverir hatta öyle geçiştirir ki bir başka arzunun peşine kolaylıkla sürüklenirsiniz? Çok yüceliğinizden olsa gerek.

O kitabı okumadan, üzerine düşünmeden, eline alıp haşır neşir olmadan, yazarla hem hal bulmadan nasıl sahip olduğunuz algısı beliriverir?

İçinizde o kitaba dair bir yer açmadan ve oluşturmadan...

Bu durumda çok normaldir ki içinizde bir düşünceye, bir fikre, bir nesneye yada bir insana sahip olma arzusu bitmek tükenmek bilmez. Ve her yüzeysel kavuşma kökleri zaten derin olmayan arzunuzu baltalar ve birden anlamsız kılar onu. İçinizde derinleştirmediğiniz hiçbir arzu anlama yaklaşamaz hatta anlamdan köşe bucak kaçar. İki ayağınızın bastığı yerden aşağı yöne derinleşmek amacıyla arzunuzu bir motivasyon olarak görmedikçe bütün topraklara basmış olmanız yalnızca yüzeysel eylemlerle geçici tatminler yaşayan bir ruha sahip olduğunuzu gösterir. Bu insanlardan kaçınız çünkü bir gün sizin bile üzerinize basmak isteyeceklerdir.