Yataktan çıkmayı epey bir süre ertelediğim bir sabah oldu. Yazılarımı gece yarısından sonra klavyede tuşluyor olmam da dikkate alınırsa aslında günü ya geriden ya da ileriden yaşıyor olmanın ikileminde kalıyorum. Yazıyı ele alırsak aslında geriden geldiğimi söyleyebiliriz. Çünkü kafamdaki düşünceler buraya aktarılmadan evvel çoktan seyrine devam etmiş oluyor. Belki yazımın bazı yerlerinde paragrafı baştan açmalıyım. Ama ben gündelik yazılarımda bazı imla hatalarını görmezden geliyorum. Çünkü her şeyi düzeltmenin yok ettiği... Neyse günümüzü ele alacak olursak pekte verimli geçtiğini söyleyemem. Kahve içmeye gittiğim "Gabo" kafede kıvırcık saçlı hoş bir bayana denk geldim. Kaçamak bir kaç bakışla birbirimize denk gelmelerimizin dışında ortak bir paydamızdan bahsetmem gerekirse ikimizde mekanın menüsünde bulunan ürünlerin bir çoğunu yedik. Bu sonradan bana eşlik etmeye gelen arkadaşımın da dikkatini çekmiş. Sonrasında birlikte yaptığımız turda karşılaştığım insanlarla diyaloğumda bir şey fark ettim. Herkes ne kadar da yorgundu. Tıpkı benim gibi. Fakat kimse kimsenin de farkında değildi. Bir de içimde büyük bir sarılma arzusu vardı bugün. Cadde de yanından geçtiğim ağaçları kucaklamak istedim. Tabi deliliğim bu denli açığa çıkmasın diye gövdelerini okşamakla yetindim. Bir de masa mı işgal eden Sabri vardı. Gerçi daha çok arkadaşıma kur yaptı. (Not: Sabri mekanın sahibi olan kedimizin ismi.)