Bugün bir giriş cümlesi bulamadım. Böyle olunca aslında yazmamam gerektiğini düşünürüm. Bazı eylemler için kendimizi zorlamanın dikte edildiği bir çağda hazır olmanın pekte bir anlamı kalmıyor. Çünkü her an her şeye hazır olmak hepimizin edinmesi gereken bir düsturmuş gibi. Oysa bu durumun hayatın olağan akışıyla çeliştiği kanısındayım. Bir ağaç yaprak dökmeyecekse şayet dökmez ya da bir çiçek kendini açmak zorunda hissetmez. Oysa biz mahlukatı beşer hep bir şeyi yoluna koymayı, koyamıyorsak yolundan etmeyi, bir şekilde onun seyrine müdahil olmayı kendimize hak görürüz. Bu iktidar gösterme çabası ölüme olan bir başkaldırının tezahürü mü yoksa? Kimse onun ne zaman ve nerede bizi yakalayacağını düşünmenden bir şeyleri planladığı şekliyle sürdürmeyi istiyor. Oysa hayat öyle mi? Değil. Tarık Tufan' ın hayal meyal hatırladığım bir sözü aklıma geliyor. "Hayat siz planlar yaparken karşınıza çıkanlardır." diyor. Sahi biz plana o kadar sadık kalmaya uğraşıyoruz ki karşımıza çıkanlar karşımızdan geçip gidiyor. Hatta karşı karşıya kaldığımızda ona dair plansız olduğumuz da oluyor. Ne yapalım onu da kendi planımıza uydurmaya mı çalışacağız. Ki bunu pek çok vakit başaramıyoruz da. Neyse ki Albert Camus birden kulağıma fısıldıyor. "İnsan eninde sonunda her şeye alışır." Bizde bir şeylere alışıyoruz sanırım. Sahi siz neye alışamadınız?