yaşlı bir kurt köpeği ile bekledik boz ağaçların tırmandığı yokuşta. ellerimde binlerce kıymık. kalbime dokunamıyordum sevgisizlikten. kamburu kurt köpeğini zorluyordu, beni gölgem üşütüyordu. govdemi yaslayacağım bir ağaç , bana sarılacak bir kol yoktu incitmeden. bir zamanlar yolunu çok iyi bildiğim evin bir anda darmaduman oluşu, benim yıkılan eve ısrarla girme çabam. ama enkazın içinde olmanın evsiz olmaktan daha çok acıtması. ben ve kurt köpeğini aynı yazgıda , aynı dağda buluşturmuştu. gece olurdu bazen ve ben sorardım beni düşüren hangi yıldızdı diye. yaşlı kurt köpeği ve ben. ikimizin de gidebileceği bir yer yoktu. gelmiştik ve bilmiyorduk gelişin ötesini. sadece birbirimize sahiptik. ve sadece sahipsiz bir birliktelik içindeydik. kirpikte asılı duran, asla yere düşmeyen bir gözyaşı gibi, acı içinde kıvranan bir vücut gibi. bu bir yok oluş değildi. bu bir başlangıç ya da son da değildi. bu her şeyin farkındalığıydı. hepsi buydu. farkında olduğunun da farkında olmak. artık duvarları zorlamanın bir anlamı yoktu. körler ülkesinde başka gören birini bulmanın bir anlamı yoktu. iki kişinin birbirini görmesinin bir anlami yoktu. yaşlı kurt köpeği ve benim yan yana durmamızın bir anlamı yoktu. bu tüm hikayeleri alışılmış bir bezginlikle dinlemek gibiydi. sabır gibi bir şeydi. ama sabretmeye değil de yerinden aldığım tüm taşları aldığım yere geri koymaya benziyordu. itirazsız ve neden demeden. acıyı göğüslemek gibi değil. acıya yol vermek gibiydi bu. işte yaşlı kurt köpeği ve ben böylece baktık birbirimize. hiçbir şey hissetmeden. ama derin bir hoşnutlukla. neden diye sormadık çünkü hiç. herhangi bir neden bize rahatsızlık verirdi. artık evlere uzaktık. tüm kapıları geride bırakmıştık. bıraktığımız izler iki kişiymişiz gibi durmuyordu yollarda. biz iki değildik. yaşlı bir kurt köpeğiydi zihnim. onu tüm evlerden uzak bir yere götürdüm. bak dedim burada hiçbir duvar yok. burada hiçbir neden yok. ve artık huzur bul dedim ona. nedenin olmadığı bir yerde nedensizlik de olmaz