Avusturya’da araçta telefonla oynayan biri 1948 yapımı Jaguar XK120’ye çarparak pert etti. Paha biçilemez değeri ve bir daha varolamayacağını düşününce ne kadar acı bir durum. 


Sahi elimizde dünyada sadece bir tane bulunan bir eser veya ürün bulunsa ne yapardık. Kimseye güvenemeyeceğimiz için sürekli yanımızda taşımak mı, yoksa en güvenli bankanın en derin kasasına koyup ayda birkaç kere görmek mi? Kim bilir öyle bir şeye sahip olunca insan o parçayı herkesten saklamak isteyeceği kadar, bir o kadar da herkese ya da en azından en değer verdiği kişilere göstermek ister. Değeri paylaşmak, sevgiye ortak etmek, zevkini birlikte çıkarmak. Hani o filmde dediği gibi belki; “mutluluk sadece paylaşılınca gerçektir”. 


Sahi bizim en değerli şeyimiz ne ki? En yenisinden aldığımız telefon mu, birbir araştırma sonrası karar kıldığımız o saat mi, şöyle rahatça oturup kullandığımız otomobil mi? Yoksa can mı? Yani ruh, yani biz. Tüm alem içerisinde eşsiz, biricik olarak sahip olduğumuz en değerli şey kendimiz miyiz? Onu nasıl koruyoruz peki? En derinlere kasalara koyarak mı, yoksa kuytu köşe odaların bilinmez yerlerinde gözyaşlarının içine gizleyerek mi? Onu herkesin gözü önüne sere serpe gösteriyor muyuz, yoksa sadece değer verdiğimiz birkaç insan mı haberdar gerçek varlığını. Yoksa telefonla oynayan dikkatsiz bir sürücünün çarpıp zarar görmesine engel olamıyor muyuz? Sahi ben beni ne yapıyorum?