Enseme gök salan ağrı

Beni yatağa bağlayan berzah

Karnın

Göz kapaklarım kızgın kiremitle dağlandığından beri

Bir bakıntı yamacı

Kırık tuğlanın harcıdır kirpiklerim 

Gidilmeyen yerlerin bedava dağıtılan

Yol haritası


Gül diye Marmara’yı vurdular

Kahverengi kanıyor


Büyümedim hiç

Çocukken sınırlarıma dikenli tel çevrilmiş

Umreye dedim de yola çıktım Haliç’ten

Sana geldim

Senden daha derin bir çatlakla batsaydı gözüme

Ben de bok içinde boğulan güneşi seyrederdim

Verin benim bi’ liramı 

Öyle atın cehenneme


Israrla geri bırakılan kısrak gibi

Bir gemi bedenim der dururum

Ter kurudu, sakin akıyor çevrem

Her katliamda biraz daha kalabalıklaşan ruhum 

Ve gölgem

Ve karnın

Üzerime notalarla bir iftar sofrası gibi kuruldun

Ben hep aç kalktım


Şiirden hallice

Şiirden dip akıntısıyla Haliç’e bırakılan şarkı

Hâlâ çingenelerin dilinde açar

Kafam gökyüzü, kafam balıklar, bir kapan Kadıköy 

Köprüden Karadeniz'e kadar


Toy bir tayın yelesindeki

Tüm salamura güller 

Ağlama salonlarının boşluğuna yatırılacak 

Papatyalar konservede satıldığında

Unutulacak kokun

Sonra kamburuna takıldım da

Yükünü sordum

Kanımda bulduğum son zehir damlasının

Bana vermediği, zorla aldığım yetkiyle 


Enseme gök salan ağrı

Herkes için birkaç ip bırakılmış

Kuklacı olmalı tanrı

Bari urgan dışında bir şey kalsaymış bana

Rahim sıfatına salınmış bir çapa karnın

Gemi bedenim

Ve kirpiklerim yanık hâlâ

Seni annemden sonra tanıdığımdan beri


Sevilmek beni dünyaya bağlayan

Çok uluslu bir yarım ada