Ayın ortasına gelmiştik. Uzun bir yolu böylesine gülüş cümbüş geçirmeyi düşlememiştim sanırım. Bazı durumlara bazı ekler ekleyince her şey daha pozitif olabiliyormuş. Henüz yataktan çıkacak gücü kendimde bulamasam da Cemal çoktan uyanmış ve karnının acıktığını miyavlamasını çoğaltarak hissettirmeye başlamıştı. Kalk dedim kendime, kalk ve ayakta nasıl durulur göster. İlk olarak kendine. Önce Cemal'i sonra kendimi bir güzel doyurdum. Hava öyle güzeldi ki yağmur hiç durmadan yağıyor, üstelik yaprak dahi kımıldamıyordu. Böyle günleri hep daha çok severdim. Telefonum çaldı. Zamanla içime en çok sinen ses kulağımda ve bana iyi olduğunu haykırdı. Bir an önce hazırlanıp kalan son kemoterapi için yola çıkmalıydık.

Hastaneye vardığımızda gayret etmemiz gereken son yerdeydik. Elinden tutup mutlu bir yerlere gitmemiz gerekiyordu. Elinden tuttum ama nedense gözlerinde bir buğu gördüm. İşte en çok korktuğum şeyle yüz yüze gelmiştim. Hastaneler her zaman ürkütücü olmuştu benim için ama asla bunu dışa vurmadım çünkü güçlü olmak ve yenilemek zorundaydım Vefa'yı.

Vefa, adından çok daha değerliydi benim için. Onu ilk tanıdığım yerde öylece kaldı hayatımda. Zamanla yüzüme her baktığında kötü şeyler düşünürsem korkusu hep gördüm onda. Ama ben hiçbir zaman kötü düşünmedim onun için. Otuzlu yaşlarının başlarındaydı henüz Vefa, bense onun tabiriyle en güzel yaşımda, yirmi beşimdeydim. Çok istemsiz şeyler gelmedi değildi başımıza. Ben ne zaman başımı onun omzuna koysam geçerdi. Vefa için endişesiz geçirdiğim tek gün olmadı elbet ama o hayatımda gördüğüm en güçlü insandı.

Hiç unutmuyorum bir gün bir sahil kasabasına ayak basmıştık. Oradaki o umut bizim ışığımız oldu. Yine hiç unutmuyorum bir doğum günümde bana uçurtma almıştı Vefa. Ona tonlarca vefa borcum vardı. Cemal sıkıntıdan patlamıştır şimdi hissine kapılıp tuttuğum o eli, eve doğru yürüttüm zorla. Eğer onun için hazırladığım pastayı bilseydi bu kadar diretmezdi zaten. Kapıyı açar açmaz Cemal üzerine atladı Vefa'nın. Bu durumu biraz kıskanır gibi olurdum çünkü Cemal, Vefa'yı benden daha çok severdi. Bence en güzel günlerden biriydi bizim için, son kemoterapi bitmiş ve yeniden nefes almaya yol açmıştık. Evet gözlerindeki korku bildiğim cinstendi fakat korktuğumuz başımıza gelmeyecekti emindim. Kediyle sevgilimi yatakta bırakıp pastayı kesmek için mutfağa adım attım. Birkaç dakika sonra bir ses geldi kulağıma "Seni seviyorum." Ben de seni seviyorum Vefa...ellerime sağlık o zaman diyerek bölmek istedim buzdan suskunluğunu, oysa Vefa'nın en sevdiği pastayı yapmıştım geceden. Yine de üzerine gitmek istemeyerek küçük bir gülüşten sonra tabakları mutfağa götürdüm. Cemal çoktan uyumuştu. Bazı günler Vefa için gösterdiğim çaba çabasız kalıyormuş gibi geliyordu. Ben bir koltukta, o bir koltukta sessizce durduk koca gece. Bir ara Cemal uyanmış olmalı ki Vefa'nın sesini duydum yarım yamalak.

Cemal oldukça uysal bir kediydi. Onu kapının önünde bulmuştum. Kapıyı açar açmaz öyle güzel bakmıştı ki yüzüme, hemen kucağıma alıp eve geri dönmüştüm. Kediye öyle dalmıştım ki telefonu zor duyup başına bir şey geldi sandım. Neredesin sen haykırışıyla savrulup "Harika bir haberim var sevgilim, artık bir kedimiz var!" diyerek gülümsetebilmiştim Vefa'yı. Tabii o telefon konuşmasında sonra önümde zorlu bir sürecin olduğunu bilmiyordum. Niye bilmiyorum, Vefa ilk zamanlar Cemal'le pek anlaşamadı. Oysa o dünyanın en sevimli kedisiydi. Şimdiye bakarsak Cemal ve Vefa benden çok daha iyi dostlar.

Kahvaltıyı çoktan hazırlamıştım. Kapı çaldı, üst kattaki Nuriye teyze bir bardak süt istedi keki için. Nuriye teyzeyi pek severdim. Ne zaman karşılaşsak Vefa için ettiği duaları tekrarlardı. Çaylarımızı içip yola koyulmamız gerektiğini söyledi Vefa. Şaşırmıştım. Bana yaptığı plandan hiç bahsetmemişti çünkü. Yol boyunca en sevdiğimiz şarkılar çalmıştı radyoda. Bir ara yola dikkatli bakınca anlamıştım nereye geldiğimizi. Öyle uzun zaman olmuştu ki buraya gelmeyeli, ne yapmam gerektiğini kestiremedim bir müddet.