Bazı yazarlar, edebiyatı sırtından bıçaklamıştı kitaplarında. Bazı sanatçılar, sanatı... Bütün politikacılar ise halkını... İşte öyle bir gün, yaşamaya çabalıyorduk onunla. Ben “komünistim” derdi. Laf arasında “manifesto” derdi. En sevdiğim söz “Biz neleri atlatamadık, bunu mu atlatacağız?” derdi. “İnsan” derdi; “Sevdiklerinin ölümünü bile unutabiliyorsa, hiç bir şey unutulmayacak kadar değerli değildir. “ Sonra “Beyin en kötü kısmıdır insan vücudunun.” derdi. “Bu yüzden alkol ile terbiye edilir” diye de eklerdi. Çok karmaşık konuşurdu. Sanki karşımda iki siyasetçi, iki aktör ve ikisi yerli ikisi yabancı olmak üzere dört yazar varmış gibi hissederdim. Hani bazen hangi konuda konuşulursa konuşulsun, karşında o konunun uzmanı varmış gibi hissedersin ya... Öyle işte. Tanımlayamadığım yüzlerce kelimenin arasında, gözlerimle kırk bir yaşında bir kadına aşkı anlatmaya çalışırdım. Yirmi iki yaşında bir zavallıydım. Ölene kadar dinlemek istiyordum onu. Bir büyücüydü. Sadece konuşarak herkesi öldürebilirdi. Acıkmazdın, susamazdın, sıçmak ve işemek aklına bile gelmezdi. Cinsellik ise bu konuya, henüz keşfedilmemiş kadar uzaktı. O sonsuz bir kitaptı. Eskimişti evet, hatta bazı sayfaları kırışmıştı. Gözaltları ve dudak çehresine bakarak bunu net bir şekilde görebilirdiniz ama sizi temin ederim Ayten gibi bir kitap asla geçmeyecek hayatınızdan. Başkalarına anlatırken Ayten oluyor. Yanında iken Ayten abla... Hiç evlenmemişti ve evlenemezdi. Çünkü onu tavana bağlayan ipi ben kestim. Ağlamak yerine saçlarından öptüm ve söz verdiğim gibi onu, ölü ya da diri insanların uğramayacağı bir yere gömdüm. Bana sormadan içtiği bütün biralarımı helal ettim. Döndüm. Sekiz yıllık ödenmemiş kira borcuma karşılık evini bana bırakarak beni ömür boyu borçlu bırakmak istemişti. Planladığı gibi olmadı çünkü tam bir ay sonra aynı odada beni tavana bağlayan ipi de başka biri kesecekti yahut orda çürüyecektim. Fark etmezdi. Onunla aynı yerde yaşamış olmak, onunla konuşmuş olmak ve ölmüş olmak yeterdi. Bu benim son ürünüm. İzninizle bitiş konuşmamı da buraya iliştirmek isterim. Vasiyetimi... Çünkü buraya geldiğimde bir başlangıç konuşması yapamayacak kadar duygusaldım. Ağladım. Görmek zorunda kalacağım her şey için ağladım ama şimdi, en azından bir bitiş konuşması yapmayı hak edecek kadar yaşadığımı düşünüyorum. Üzgünüm. “Ayten’i şuraya gömdüm. Beni de yanına gömün” diyerek, ikimizi de alıp kimsesizler mezarlığına defnetmenizi sağlayamam. Giysilerim ve kitaplarım bu evde kalsın. Onları kimseye bağışlamıyorum. Evi de kimseye bağışlamıyorum. Ziyarete kapalı bir müze gibi kalsın burada. 

Organlarıma gelince onlara da dokunmayın. İkinci bir yaşamı destekleyemeyecek kadar alkol ve sigaraya maruz kaldılar. Mecidiyeköy meydanda, alt sokakta İmren meyhanesi var. Balat sahilde Tekel bayi işleten Hüseyin abi var. Onlara söyleyin. O içecekler hepimizindi. Ismarladıkları için sağ olsunlar. Adımı da veresiye defterinden silsinler. Ha unutmadan kesin hükmümdür. Cesedimi denize atın. Rakının yanında yediğim balıkların akrabaları ile hesaplaşmış olayım. Öbür tarafta onlarla uğraşamam. Ne size ne Tanrı’ya diyecek başka bir şeyim yok. Ne hoşça ne de sağlıcakla kal

ın.