Sabahları bir kaç alarmın sesiyle yataktan çıkmanın mücadelesini veriyorum. Aslında ne iş ne ev aradığım. Vaktin neresine sıkıştım bilemiyorum. Zamanla ilişkimi kol saatimden bile takip etmek hatırıma gelmiyor. İlgim, geçmesinden yana. Soğuk puslu bir havada işe doğru yol alıyorum. Kulağımda kulaklık fakat çalan müzikle dahi ilişkim kesik gibi. Neyse ki mesai bitiyor. Eve dönmek yerine dışarda yemek yiyip vakit geçirmeyi seçiyorum. Kalabalık biraz olsun yalnızlığıma gölge düşürüyor. Yemeğimi yedim kahvemi içerken telefonum çalıyor. Oysa vakti kendime ayırmak istemiştim. Yine açıyorum telefonu. Bana eşlik etmeye arkadaşım geliyor. Sanki mesai devam ediyor gibi o yanımdayken. Çünkü tüm konularımız iş üzerine oluyor. Neyse ki amirimiz de fincanı kapıp geliyor yanımıza. Sonra kızına verdiği sözü hatırlayıp ayrılıyor. Biz de kalkıyoruz. Onunda farkına vardığı fakat bizim hiç fark etmek kadar uzaklaşamadığımız konumuz üzerine bir tespitte bulunuyor. "Bir buçuk saattir işten başka bir şey konuşmadık." Evet neyse ki burada işten başka şeylerde var. Ama ben kendimi bugün işsizliğe veremedim.