şiirler duruyor penceremin kenarında,

usul usul dışarıyı seyrediyorlar.

asfalta değiyor kalemin ucundan sarkan kelimelerim.

-görünen o ki bazen kelimeler de üşüyor.


bir sağa bir sola geçenlerin altında ezilip,

yokluğunun parçalarına ortak oluyor eriyen kar taneleri.


kalan güne bulutların ardından aksediyor yalancı güneş

bir yalanı bilerek ve ona inanarak dışarı atıyorum kendimi.

ağlaması gelen serçelere ekmek veriyor,

beni dinlemelerini istiyorum.

zaten hemen kalkıp gidiyorlar,

anlatacaklarım hep içimde kalıyor.


denize uzak şehirde büyüyenlerin,

denizlerden büyük kederlerine rastlıyorum caddelerde.

dur durak bilmeden birbirine karışıyor, bazen ayrılıyor

ama hep aynı adımı atıyorlar.

onlar da biliyor.


en son babamın annesi öldüğünde yaşamın devam edebildiğine şahit olmuştum,

olduğu kadardı.

babamın ondan sonra hep hüzne kesen gözleri vardı.


sevgilim, bir de uzaklığının ölümden beter sancısı

hayat devam ediyordu da, bir yere kadardı.

-çıkılan bütün uzun ve sonsuz yolculukları sana saklıyorum.


''susmanın manası nasıl konuşmamak olur''cular ile sükûtu altınla tartanların memleketinden,

sözünde bir haddi var diyenlerin ve üslubun inceliğinde kendi kanayan yaralarına merhem arayanların memleketine selâm ediyorum.


hep bir şeylere benzemeye çalışan insan

medet ummuş güneşi doğuran her günden

şimdi şiirin burada bitmesi gerekiyor ve oyunun

güneş gözlerimi kamaştırıyor, göremiyorum.