İnsan hayatının en anlamlı kısmı belki de yaşanan her şeyin bir kere olmasıdır. Hayat bir kere olduğu gibi, hayatta insanın yaşadığı her şey de tek ve biriciktir. Hiçbir gün bir diğerinin tekrarı olamaz, hiçbir sanatçının bir eserin aynısını sil baştan yapamaz. Hiçbir arkadaşlık ve hiçbir aşk bir diğerinin aynısı olamaz, hepsi biricik ve ne kadar fark etmesek de yaşanan iyi/kötü her şey çok özel ve anlamlıdır aslında. İnsanın tutkuyla bağlandığı şeyler de öyledir, hiçbir şey hayatta insanın tutkuyla peşinden koştuklarının yerini tutmaz. 

Ben bu yaşımda yapmayı sevdiğim şeyleri, tutkuyla bağlı olduğum şeyleri buldum demeyi çok isterdim ama ben zaten bunların neler olduğunu hep biliyordum.

Kendimi bildim bileli okurum, çizerim ve on dört yaşımdan beri de yaşadığım her şeyi ve zamanda kafamda kurguladığım hikayeleri/ senaryoları yazarım. Hayatta hiçbir şey bana bu üçünün verdiği zevki veremez ve bu üçünün yerini tutamaz. Aynı şekilde bu üç şey de birbirlerinin yerlerini dolduramaz. 

Peşinden tutkuyla koştuğum şey özünde hep ifadeler ve hislerdi. Okuyarak insanların hissettiklerini, ifade edebildikleri kadarıyla dış dünyanın zihinlerindeki farklı farklı yansımalarını keşfetmek ve  hissetmek, insan olmanın verdiği müthişliği her seferinde yeniden hissetmek benim için bir tutku. Okuduğum ve yaşadığım şeylerin duygu dünyama yansıması, dış ve iç dünyada yaşadığım şeylerin harmanlanmasıyla kendimde bulduklarım ya da en azından aradıklarımı ifade edebilmekse beni hayata sımsıkı bağlayan, yaşamıma anlam kazandıran bambaşka bir tutku.

Ama maalesef benim de en büyük kusurum ve zayıflığım ne yapıyorsam onu en iyi şekilde yapmak zorundaymışım gibi hissetmek. En sonunda da mükemmel olamayacağımı anlayarak yaptığım şeye ve bir nevi kendime ve hayatıma küsüp her şeyi terk ediyorum. 

Bu yaşımda sadece mükemmeliyetçi olmamayı ve neyi seviyorsam onun peşinden gitmem gerektiğini öğrendim. Sevdiğim şeyleri hiçbir zaman mükemmel yapamayacağım için onlara küsmemeyi, sadece yaptığım şeyden zevk almayı öğrendim. Artık yazı yazarken satır çizgilerine, yazımın güzelliğine dikkat etmiyorum. Beğenmediğim bir kitabı yarım bırakıyorum ve bir oturuşta eskisi gibi 100’lerce sayfa okuyamacak olsam da okuyorum. Gerçekçi görünmeyen resimlerimi kötü olarak yorumlamıyorum, ilerleyen sürecim ve bir çeşit benim ifade biçimim olarak yorumluyorum.

21 yaşım en çetrefilli, belki de en zor ama bir o kadar da harika bir yaştı. Mükemmel değildi ve yaşadığım tüm acılarla, mutluluklarla, bilinçsel aydınlanmalarla, aradıklarımla ve çoğunlula bulamadıklarıma farklı farklı benlere taşındığım bir yaştı. Elimden tutan herkese minnettarım.