21. yüzyılın kayıp dünlerinde kalbi kırışık, aklı karışık ama gururlu bir bedenlenmiş,

Kalemi eline almış, beyaz kağıtla 21. yüzyılın dedikodusunu yapmış


Uçmak istiyorum maviye bürünmüş sonsuzluğa.

Hoş, artıklar da bir hayal ya! 

Mavilerin betona bulaştığı bir dünyada yaşarken,

Gözümün ulaşabildiği ruhu boğan bir grilik sadece. 

Bir beni mi rahatsız ediyor bilmem, 

Çoğu memnun gibi gözüküyor bu soluk hayattan. 

Ama dar geliyor benim ruhuma bu duvarlar; 

İnsanların etrafıma ördükleri, ruhumun içine sıkıştığı etten duvar… Hepsi.

Ruhumun kanatlarını açmak istiyorum, renklerle bezenmiş. 

Parlaklığını kaybetmeye başlayan dünyayla çelişircesine,

Her geçen gün daha da parlayan ama çoğunlukla saklanan kanatlarımı…

Eğer eksiksem burası için, ne tamamlanmayı ne fazlalaşmayı istiyorum. 

Eğer fazlaysam, sırf uyum sağlamak için kaybetmeyi, eksilmeyi istemiyorum.

Sadece kaçmak, gitmek istiyorum.

21. yüzyıl dedikleri benim için:

Biraz az, biraz fazla, 

Çok tatlı, çok acı, 

Fazla masum, fazla kurnaz, 

Hem çok güvenli hem de çok tehlikeli

Ortayı bulamıyorum. 

Altın ortamı şaşıyorum. 

İnsanlarından mesela çağın, korkuyorum. 

Artık kim ne kadar insan anlayamıyorum. 

Ben insan kalabiliyor muyum? 

Ne kadar değişti bu çağın insan tanımı? 

Acaba ben o kalıba sığıyor muyum?

İnsanın kalbinden geçenler gözünden okunur denirdi ya, 

Mümkün değil bu devirde. 

İnsan kendini inandırırken kendi doğrularına, 

Önce gözleri kanıyor, adıyor kendini bu inanmışlığa. 

Sözlerinden, gözlerden ulaşılamıyorsa onlara, 

Nereden ulaşılabilir ki söyle bana? 

Hiç mi konuşmuyor ruhlarını dolduran ses, 

Ne farkları var eğer öyleyse kırlangıcını yitirmiş prensin heykelinden?

Kaçmak istiyorum ben bir tebessüme kırılmayan gamzelerden, 

21. yüzyılın katılaşmış kalplerinden uzaklaşmak istiyorum. 

Tekdüze ifadelerle kalıplaşmış suratlar, 

Hissiz robotları anımsatıyor bana.

Koşuyorum oradan oraya korku dolu gözlerle, 

Bir his kırıntısı arayarak birilerinin gözlerinde. 

Bu kadar normal mi tüm bunlar? 

Yoksa ben mi deliriyorum? 

Yolumda yürürken kafamda ucu bileğime dolanık balonlar, 

İnsanların bıraktığı boşluklara takılıyorum. 

Galiba fazla hisliyim bu çağ için bilmiyorum. 

Eğer bir hayvanın gözüne baktığımda, 

Bir ağaca dokunduğumda içleniyorum desem abartmış mı olurum? 

Eğer öyleyse üzgünüm ama bazen ben de normalinin ne olduğunu unutuyorum. 

Zihnim bir düğümleniyor, bir çözülüyor

Doğrularımın izleri kalıyor, düşüncelerimin ipleri üzerine. 

Bağırmak istemiyorum doğrularımı, karşımdaki duvardan ruhlara

İnsanlardan, fısıldarken duyulmayı bekliyorum. 

Çok mu şey istiyorum? 

Sesim yükseliyor duyulma isteğimden, 

Bağırdıkça kısılıyor sesim. 

Yoruluyorum çabalamaktan. 

Yitiyor mu yoksa Pandora’nın kutusunda saklı umudum? 

Ağırlaşıyor et ve kemik yığıldı bedenim hislerimle beraber. 

Soluyor renklerim. 

Kafam bulanıyor. 

Kelimelerim kalabalıklaşıyor farkındayım ama korkmayın sona yakınız. 

Arayışlarım anlamsızlaşıyor gibi ama kopamıyorum da, 

Bir hayvan iç güdüsü haline geldi sanırım benim için. 

Bulamadıkça güdüleniyorum ama kendi içimde çelişiğim biraz. 

Bulamazsam ölecekmişim sona yakınmışım gibi 

Ama bir yandan aramak beni yaşatırmış gibi. 

Anlık bir duraksamada ne olur acaba? 

Döner miyim 21. yüzyıl insanına? 

Ya ben fark etmiyorsam da, her geçen gün 

Yüreğim taşa hislerim hiçe dönüşüyorsa? 

Ben ne yaparım öyle olursa?

Yine diyorum belki de dönüşüyorum, 

Anlamıyorum hayatın hızı arasında. 

Kaçamıyorum, kaçamıyoruz. 

Çok hızlı bu çağ.

Demem o ki, uyumsuzum bu çağa,

Korkuyorum.

Hem ayak uydurmaktan, hem uyduramamaktan…


Döktükten sora tüm hislerini kağıda

Biraz ağlamış, biraz gülmüş ve biraz da bükülmüş ağırlığından duygularının. 

Sonra silmiş gözlerini masasından kalkmış. 

Eskilerden bir şarkı çalarken kulaklarında, çelişerek yine hisleriyle,

Maskesini takıp hayata karışmış kaçamayıp olmaktan korktuğu yere varmış.

21. yüzyıl insanı…