beş yıldır takmadığım ve gereksiz ama atmaya kıyamadığım eşyaların içinden iyi dilek kolyemi çıkarıp taktım bugün. üzerinde japonca kilmot yazdığını söylemişti satıcı abi. bunun ne anlama geldiğini şimdi araştırma gereği duydum. kilmot ne demek? üç bin sonuç bulundu, görmek için tıklayın. kilmot diye bir şey yok, sonuç şu ki kandırıldım. yıllardır sahip olduğum kolyede ne yazıyor diye bakma gereği duymadım hiç. soranlara da “kilmot işte! japonlar şans dilemek için kullanıyormuş” deyip durdum. cehaletin kaçıncı seviyesi bu rabbim ya da umursamazlığın? en az on kez takıp bir köşeye kaldırdığım, hep çekmecemde duran kolyenin üstünde ne yazıyor diye neden bakmadım hiç? insan türüne ait ortak bir sorun: gözünün önündeki şeyleri fark etmemek ve onlara gereken önemi vermemek ya da çıkarcılık. çıkarcıyım çünkü yüzüne bakmadığım kolyeme şu an ihtiyacım var. onu tekrar takıp hayatı sevmeye başlayacağım.


telefonumun flaşıyla inceledim iyice ne yazıyor diye. kısmet yazıyormuş. olsun, ona da ihtiyacım var. hemen googlelayalım bakalım, tam olarak kelime anlamı neymiş. “kısmet: tanrının insanlara uygun gördüğü yaşama durumu, nasip.” kader belki de talih. güzel, tam olarak buna ihtiyacım vardı zaten. allah’ın bana uygun gördüğü yaşamı benimseyip hayatımı seveceğim bir süre. kendime şans diliyorum bolca. ne nietzscheci ama değil mi! hayır değil, aslında hem öyle hem de değil. o da kaderini sev diyor, ama öteki dünya inancını yerle bir ederek “yeryüzüne sağdık kalarak yaşa” diyor. ben inanıyorum, zaten elimden başka türlüsü de gelmiyor.


hayatı sevmeye geri dönelim. çayımı alıyorum ve hiçbir şey yapmamak üzere masama geçiyorum. çok güzel bir şamdan aldım çünkü hayatımı estetize etmeye bayılıyorum ve güzel olan her şeyi hakettiğimi düşünüyorum. tamam gerçekçi olmalıyım. güzel olan bir çok şeyi. bu arada yıllardır yakmaya elimin bir türlü gitmediği vanilya kokulu çok güzel bir mumum vardı. şeklini pek severdim. onu da bitirdim dün. hani bir yazı vardı, kadın “eğer bu kadar erken öleceğimi bilseydim yakmaya hiç kıyamadığım o mumu yakardım” gibi bir şey diyordu. hah işte ben de o mumu yaktım. artık rahatça ölebilirim. sevdiğim eşyalarıma geri dönersek; masamın olmazsa olmazı irem’in hediye ettiği altın sarısı küçük antika tabak. ona bayılıyorum. gülcan abla geçen gün bizi azarladı epeyce, haklıydı. artık onu küllük olarak kullanamayız. tabağı temizledim iyice. içinde iki akik yüzüğüm var babamın aldığı. birinin rengi şeffaf diğeri kahverengi. biri benim için çok özel, diğeri hatırlamak istemediğim ama asla unutmayacağım şeyleri çağrıştırıyor hep. birini çok seviyorum, diğerini sevmiyorum hiç. ikisini de çıkarmam asla. birini sağ elimin yüzük parmağına diğerini de sol elimin yüzük parmağına takıyorum her gün.


kolyemi tekrar takıyorum. “üstünde ne yazıyor?” diye soran olursa kilmot diyeceğim. ben buna inanmıştım çünkü. kolyeyi takıyorum ama o olmayı reddediyorum. kimsenin kilmot kolyesi olmayacağım gibi onlara veda ederek iyi şanslar diliyorum hayatlarında.