Belli belirsiz çekip gitmelerimi seviyorum. Issızca terk edişlerimi. Ne bekleyenim var ne de yolumu gözleyenim. Her geri döndüğümde evimin kapısını anahtarlarımla açarken hangi anahtarla açacağımı düşünüyorum birkaç dakika. Oturup da saatlerce kitap okumayı istiyorum. Ve saatlerce oturup da laf kalabalığı yapasım geliyor bazen. Ancak, insanlar bana "geveze" dediğinde susmak istiyorum. Bıraksalar konuşmayı öğreteceğim insanlara. En çok da yaşamayı. Kışın hava soğuk olduğu zamanlar, kendimi sahillere atasım var. Rüzgarda havalanırken düşüncelerim, en çok duygularım karışıyor denizin hoyrat dalgalarına. Ve bir bakmışsın ki tümden yıkılmışsın. Deniz dalgaları ister istemez senin benliğini sürüklüyor okyanusun dibine. Hislerin yavaş yavaş sönmeye başlıyor. Hayattan zevk almıyorsun. Yavaş yavaş yitiriyorsun heveslerini. Yaşananlara yön veriyor ruhun. Acı nereye sen oraya. Kollarını açıyorsun acının gösterdiği yollara. Düşüncelerin yavaş yavaş değişiyor. Acı, senin içinde sakladığı benliğini savuruyor dışarıya. Umutsuz hissetmeye başlıyorsun. Hayattan zevk almıyorsun. Hiçbir şeyin bir şeye faydası dokunmadığını düşünüyorsun. Çünkü sen kaybetmişsin. Sadece kendini değil. En çok da kendine olan güvenini, sevgini, saygını.