Bilgiye sahip olmayı istemek için ihtiyaç duyulması lazımdır. Gündelik bilgiye kısa süreli ihtiyaç duyduğumuz anlarda başvurur, felsefi yani gündelik bilginin arkasındaki perdeyi aralamak içinse çoğu insan ne yaptığını bilmez bir şekilde başvurur. Bunun sebebi de gündelik bilgiyi elde etme ihtiyacına devam edebilmektir.


Anahtarımı gördünüz mü sorusu gündelik bilgiyi karşılayacak bir soru iken, varlık nedir ve de mutluluk nedir sorusuna beklenilen cevap anahtarın nerede olduğu gibi tek boyutlu değildir. Anahtarın nerede olduğunu gözlerinizle görebilirken, mutluluğun ne olduğunu ve de nerede olduğunu göremez, ararsınız. Aradığınız yer evinizdeki odanız veyahut açık alan değil, kelimelerin ardındadır.


Ne kelimeler ne de normlar kendi adına konuşur. Eğer kelimeler, normlar kendi adlarına konuşsaydı lafzi yorum farklılıkları da avukatlar, hakimler de olmazdı. Kelimeler kendi hesabına konuşmazken oluşturdukları bütünü de küstürmek istemezler. Bu sebeple de kurallı cümle özne ile başlar yüklemle biter.


Başlarken sormuş olduğumuz bilmek ve anlamak nedir sorularını ‘’Sevgi’’ üzerinden cevaplayalım. Çünkü ‘’Sevgi’’ bilmek ve anlamak arasında çelişki oluşturan bir kavramdır.

Ortaya bir normatif ifade konulduğunda: ‘’2+2=4, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ilk 3 maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez gibi.’’

 Bilmek anlamanın ön şartıdır. Anlamadan bilmekte pek tabi mümkündür. Bilmek için öğrenmek, anlamak için ise bilmek gerekir. İnsanı bilmekten anlamaya taşıyan yardımcı öge ‘’Neden’’ sorusunun ta kendisidir.


2+2’nin neden 4 olduğu da 5 olmadığı, Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasının ilk 3 maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez derken neden kanun koyucu ilk 3 maddeyi koruma altına alıp 4. Maddeyi de dahil etmediği ve de bunun gibi insanın aklına gelen binlerce soru…


2+2 sorusunun cevabının neden 4 olup 5 olmadığını soran bir insan ilk önce rakamları sonrasında matematiksel terimleri son olarak da tanım kümesinin ne demek olduğunu bilmek zorundadır.


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk 3 maddesinin ve de 4. Maddesi hakkında söylenen sözler ve sorulan soruları anlamlandırmaya çalışan bir kişi de ilk önce Türkiye Cumhuriyetinin Anayasasının ilgili maddelerini, bu maddeleri yorumlamaya yarayan hukuki yorum metot şekillerini, Anayasanın ortaya konuluş sürecinde yaşananları ve de Türkiye Cumhuriyetinin kurulu olmuş olduğu topraklar üzerinde çekilen sıkıntı, yaşanan acıları bilmelidir. Anayasa demek hakim bir cumhuriyet projesinin normatif ifadesi anlamına da gelmektedir.


Saymış olduğum örneklerde anlamak için bilmek ön şartken, ele almak için yolculuğa çıkmış olduğumuz ‘’Sevgi’’ kelimesi için bu ön şart geçerli değildir.


İki kişi arasındaki sevgi bağını ele alalım. ‘’Sevgi’’ sözcüğü kalem ele alındığında kağıda aktarılabildiği için somut olduğu anlamına gelmemektedir. Sevgi veyahut sevgisizliğin sağlaması yapılamayacağı için ilk önce ‘’Sevgi nedir bunu anlamak’’ gerekmektedir.


Yukarıda verilmiş olan örneklerde ortada normatif ifade olduğu gibi aksinin ispatı matematiksel ifade ( 2+2=4 ) için tanım kümesi, Türkiye Cumhuriyeti için ise asli kurucu değişmediği sürece geçerlidir.


Sevgi içinse bu geçerli değildir. Anayasanın tanımını hakim bir Cumhuriyet projesinin normatif ifadesi olarak yapmıştık. Hakim bir Cumhuriyet projesinin hakim olarak kalabilmesi için gerekli olan çekilen tüm zorluklar yaşanan tüm acılara rağmen yine yeni yeniden her sabah aynı Cumhuriyet Projesini olduğu haliyle üretmekten geçer. Eğer hakim cumhuriyet projesi tesirini yitirirse Anayasa’nın ilk 3 maddesi dahi tartışmaya açılabilir. Çünkü çekilen acılar ve de cumhuriyet projesine dayanan istenç kaybolmuş, acılar toplumun gözünü kör etmiştir.

Sevgi dendiğinde de iki insanın verili olan onca çelişkiye rağmen çektikleri tüm sıkıntılara rağmen uyandıkları her gün birbirleri arasındaki bağlılığı yeniden üretmelidir. Bu üretim her sabah mesaj atmak, gün içerisinde zaman yaratmak, kendi zamanını karşısındaki insanın zamanına katmak aynısını ondan beklemektir. Üretimdeki çarklardan birisi aksar ise ''Hakim Olan Sevgi Bağı’’ zayıflar ve de verili onca çelişki iki insana öncesinde katlanılabilir olduğundan ötürü huzur verirken sonrasında acı verir.


Biz ‘’Sevgi’’ üzerinden yaptığımız çıkarımda ‘’Sevgi Bağının nasıl kurulduğunu değil nasıl korunduğunu’’ ifade etmiş olduk. Peki korunması gereken ‘’Sevgi Bağı’’ nasıl kurulur? Kurulması için ‘’Sevgiyi bilmek ya da Sevgiyi anlamak mı gerekir?’’


İlk başta iki kavrama dışarıdan bakıldığında aralarında bir fark olmadığı dahi düşünülebilir. Hatta benim ifade etmek için en uygun olduğunu düşündüğüm sözcükler dahi fikrinizi değiştirmeye yetmeyebilir.


Hukuk Fakültelerinde anlatılagelen Genel Kamu Hukuku ve Anayasa Hukuku Derslerinde ‘’Devlet’’ denilen yapının ortaya çıkışı konusunda birçok düşünce ileri sürülmüştür. İnsanların bazı haklarını kullanmak yerine daha üst bir kuruma teslim etmeleri konusunda ‘’Toplumsal Sözleşmecilerden olan Jean-Jacques Rousseau’’ hem devletin ortaya çıkışında hem de sevginin ortaya çıkışında bir teorisyendir. Burada sevme ve sevilme ihtiyacının neden kaynaklandığına kadar inmeyeceğim. Fakat formülize edeceğim.


Sevginin Evreleri

1.Sevginin Hissedildiği An= Seven(+,- ) Sevilen+ Sevgi Bağının Kurulması İçin Gösterilen Çaba

2.Sevginin Gösterildiği An= Seven+ ( Seven, Sevmeyen )+ Sevgi Bağının Kurulması İçin Gösterilen Çabanın Dengesizleştiği An

2.a) Seven+Sevmeyen= Hakim bir Sevgi Bağı Kurulamamıştır.

2.b) Seven+ Seven= Hakim bir Sevgi Bağı Kurulması için büyük adım atılmıştır.

Bu ve bundan sonrasında ‘’Sevgi Bağının’’ tam olarak kurulması için iki taraftan da birbirlerine talepler girip çıkar. Birbirlerinden bulundukları talepler karşılıklı olarak sevgi ve saygı çerçevesi içerisinde değerlendirilirse ‘’Sevgi Bağı’’ kurulmuş sayılır ve de iki kişi de birbirlerine hoş ve tatlı duygular beslediklerini anlaşılır. ‘’Sevdiğini en azından bir şeyler hissettiğini anlamış sayılabilir insan bu noktada.’’


İki insan birbirleri ile zaman geçirdikçe uyandıkları her sabah ‘’Sevgi Bağını’’ yeniden var etmek amacıyla karşılıklı olarak birbirlerine bağımlı hale gelirler. Karşısındaki insanın sevecen halini de, tavırlı halini de hayatının olağan akışı içerisinde kabul etmeye çoktan başlamışlardır.


İki insan arasındaki ‘’Sevgi Bağı’’ verili onca sıkıntıya rağmen üretilmesi konusunda yardımcı olduğu değil sıkıntının ta kendisi olduğu ileri sürüldüğünde yapılacak çok bir şey kalmamıştır.

Bunu ileri süren kişi bağımlılık ve de tamamıyla kaybetme korkusu ile ‘’Hakim Olan Sevgi Bağı’’ tesirini kaybetmiş olsa da duyduğu üzüntü sebebi ile gelgitler yaşayacak ve de ‘’Yeni Bir Sevgi Bağını’’ karşısındaki insanla kurup kuramayacağı konusunda düşünceler içerisindeyken kendisine karşı ileri sürülen kişi ise ‘’Hakim Olan Sevgi Bağını’’ korumak ve devamlılığını sağlamak adına her sabah yeniden üretim sürecine kendi katkısını sorgulayan bir hale gelir ve de çekmiş oldukları ve de çekecek oldukları onca sıkıntıya rağmen üretmekte kararlı olduğunu düşünüp kendisinden daha fazla kısabilir.

 

Bu yeniden üretim sürecinden ‘’Olanı Tüketip Tekrardan Üretim’’ süreci sancılı ve zor bir şekilde geçer. Her ilişki ve her durum kendi içerisinde bir bütündür. ‘’Olanı Tüketip Tekrardan Üretim’ ’süreci sonucunda ne olup ne olmayacağı konusunda net bir çıkarım yapmak mümkün değildir. Burada karşılıklı olarak kişilerin kendilerini ifade ediş biçimlerinin de önemi vardır.


‘’Sevgi Bağının Korunması ve de Kurulması’’ gibi noktalara değindik. Son olarak değinilmesi gereken konu: ‘’Sevginin Anlaşılması’’

Gündelik hayattan örnek vererek ilerleyelim. Bir bakkala girdiniz, parayı uzattınız ve para üstünü istediniz. Bakkalın bu davranışınızdan yapabilecek olduğu çıkarım şunlardır:

1.    Benim sattığım bir ürünü almak istiyor.

2.    Para üstünü istediğine göre verdiği paradan daha az değerli bir şey satın almak istiyor.

Peki ne istiyor? İşte bunu cevaplama şansı bulunmuyor.


 Bakkal yaptığı çıkarımları sizin parayı uzatmanız üzerinden yürüttü. Fakat sizin ne almak istediğinizi anlamadı. Sizi anlaması için kendinizi ifade etmeniz gerekiyor. İfade ediş biçiminiz ya kelimeler aracılığı ile ya da ürünü alıp bakkalın önüne koymanız haricinde mümkün olmamaktadır. Verilen örneği doktor-hasta, avukat-müvekkil örneği olarak farklılaştırabilirsiniz. Ana fikir hep aynı kalacaktır. Karşı tarafın sizi anlaması için bunu bir şekilde ifade etmeniz gerekir.


Eğer kendinizi bir şekilde ifade etmezseniz ya da yanlış anlaşılırsanız bakkalın almak istediğinizden farklı bir ürün vermesi, doktorun sağ kolunuz ağrırken sol kolunuza müdahale etmesi kaçınılmaz bir gerçekliktir.


‘’Sevginin Anlaşılması’’ içinde bir tarafın ilgisinin karşısındaki kişiye yönelmesi gerekir. Diğer tüm konularda nasıl ki bilmek anlamanın ön koşulu ise, bu konuda da anlaşılmanın ön koşulu kendinizi ifade edebilmenizdir. Kendinizi ifade etmeniz içinse ifade etmeniz gerektiğini düşünmeniz gerekmektedir.


Kendinizi ifade etmeniz gerektiğini düşündüğünüz her zaman içinizden geldiği gibi kendinizi ifade ederseniz büyük ihtimalle arkadaşlarınız arasında istenmeyen birisi ve dengesiz, büyükleriniz nezdinde hadsiz, toplumca ahlaksız, adalet önündeyse Türk Ceza Kanunu ve de ilgili düzenlemelere dayanılarak suçlu bulunacaksınızdır.


Yukarıda sayılanlardan ötürü kendinizi ifade etmeden önce kendinizi nasıl ifade edeceğinizi belirlemeli, uygun ortamın oluşmasını sağlayabiliyorsanız sağlamalı yoksa doğru zamanı beklemelisiniz.


Eğer siz kendinizi nasıl ifade edeceğinizi belirleyip, uygun ortamın oluşmasını sağlayıp veyahut bekleyip kendinizi ifade ettiyseniz ‘’Sevginin Anlaşılması ve de Sevgi Bağının Kurulması’’ konusunda takip edilebilecek en iyi yolu ve yöntemi takip etmiş sayılabilirsiniz.


Unutmayın hayatınız boyunca size verilen öncüllerden çıkartamayacağınız ve de belirtilmeyen bir veriyi hesaba katamaz, katamayacağınız bir veriye göre de hareket edemezsiniz.

Diğerleri için sizlerden ve sizin için diğerlerinden beklediğim: Kendinizi ifade edin, ifade edin, edin...

Eren Alp Başlı