Adımlarımla şehrin sokaklarını arşınlarken zihnimde tezahür eden konuşmalar arasında bir muvazene var gibi. Hızlandıkça hızlanan, yavaşladıkça yavaşlayan, durdukça duran... Bu bana yıllar evvel okuduğum bir Sait Faik hikayesinde altını çizdiğim satırları hatırlattı. "Berberin makas şakırtısı ile çenesi arasında bir muvazene vardır" diyordu. Tabi bu kabaca ifadesi ne de olsa bunun altını çizen yok. Evet okuduğum kitapların altını çiziyorum. Belki altı çizik bir kitap yalnızlığın bir araya denk geldiği bir yer olabilir. Hiç oturup sohbet etmediğin ama aynı şeyi hissedebildiğin, birlikte bir duyguyu, düşünceyi paylaştığın bir anı ifade edebilir. Kim bilir belki bir gün hayatı paylaştığım birinin kitaplığında, altını birbirimizden habersiz çizdiğimiz satırlara denk geliriz. Aynı yolu yürümüşüz ama bir türlü denk gelememişiz gibi. Ya da Sait Faik ile içemediğimiz çayı birlikte içerken, onunla paylaşamadığımız anları göz göze, diz dize yaşarız. Altı çizilecek bir kitap yazmayız ama dolu dizgin bir hayat yaşarız. Ama biz böylesi bir hayatı cadde de tek başımıza dolanırken, bir filmin en duygusal sahnesinde gözlerimiz dolarken, arkadaş ortamında ya da her hangi bir yerde kahve içerken uzaklara daldığımız vakitlerde muhayyilemizde yaşarız. Sonra da gelir hikaye anlatırız. Sizde okur yine uzaklara dalarsınız ve ben yine altını çizecek başka bir romana başlarım.