-Bana nasıl başardığını anlatsana Hasan abi.
-Anlatayım evlat. Hayat tırmanmayı gerektirdi tırnaklarım kanayana dek. İçin sızlamıştır bu cümleyi duyarken. Sızlamasın. Çünkü ben yaşamın bütün yaralarını tedavi edebilecek o antibiyotiğe de sahiptim. Kitapların alıp götüremediği bir derdim olmadı hiç. Bu yüzden evliliğe inanmam, insanlara inanmam ama kitaplara inanırım. Somut olarak örnekleyecek olursak, ‘’merdümgiriz’’ diye bir kelime öğretti kitaplar bana. Kelime anlamı; toplumdan kaçan, insanlar arasına karışmaktan çekinen kimse. Bu kelime kendimi tarif noktasında üzerime yapıştı ve üç yıl eşik eti bana. Üç yıl sonra aynı kelimeyi bir kadından duydum. Sanat ile tabiat el birliği ile kusursuz bir plan yapmıştı. Ben de bozmayıp evlendim. O günün üzerinden tam on sekiz yıl geçti. Hiç değişmedim. Hala aksi, huysuz herifin tekiyim. Aslında hiçbir şey değişmedi. Sadece eskiye nazaran, on sekiz yıl boyunca iki kişi olarak kaçtık toplumdan ve bir birimize saklandık. Aitlik ya da sahiplik değil ortaklık söz konusuydu. Masadaki tabakları birlikte kaldıracak kadar adil ve ölülerin bile sırlarını paylaşacak kadar samimi, dürüst bir ortaklık… Dediğim gibi evlat; evliliğe, aşka ve insanlara inanmam ama kitaplara ve kelimelere inanırım.
- Neyse Hasan abi… Ben kaçtım.
- Nereye oğlum bu saatte?
- Meyhaneye Hasan abi. Meyhaneye… İçimden devam ettim yürürken.
‘’Meyhaneye çünkü herkes senin kadar şanslı değil. Meyhaneye çünkü o söz ettiğin Gülten ablalar kalmadı. Oraya çünkü hepimiz ölmek istiyoruz *mına koyduğumun meyhane
sinde.