Tik tak… tik tak… Duvarda asılı, babaannesinden kalma saat huzursuzca tıkırdayıp duruyordu. Sessizlik sis gibi evin içini kaplamıştı. Oturduğu koltukta hipnotize olmuş gibi, bir sağa bir sola sallanan saati izliyordu. İçinde sürekli bir şeyler yapması gerektiğini söyleyen bir dürtü vardı fakat beyni buna tepki vermiyordu. Zihni içinde bulunduğu labirent ile o kadar meşguldü ki başka hiçbir şey yapamıyordu. Evdeki sessizlik ve zihnindeki karmaşa damarlarına adeta basınç uygulayıp hücrelerini patlatacakmış gibi hissettirmeye başladığında daha fazla tahammül edemeyip kendini sokağa attı. Kış soğuğu hayatı da dondurmuş gibi sokaklar bomboştu. İnceden yağan karın altında, sokakta yürüyen tek kişiydi. Soğuk yüzünü ısırmaya başladığında dikkatini soğuğa yöneltmişti. Zemindeki kar ayakkabılarının altında gıcırdarken arkasında iz bırakması hoşuna gitti. Yarım saat içinde o izlerin tamamen silineceğini biliyordu. Kısa süreliğine de olsa bir iz bırakmak hoşuna gitmişti sadece.


Birkaç kilometre yürüdükten sonra yolu küçük bir parkla kesişince adımlarını parktaki üzeri tamamen karla kaplanmış çimenliğe doğru yöneltti. Bembeyaz ve pürüzsüz zemine bir süre baktıktan sonra kendini sırtüstü yere bıraktı. Soğuk kemiklerine işlemiş ve iliğini dondurmuş olmasına rağmen yağan kara doğrudan bakmak istedi. Karanlık gökyüzünden düşen beyaz tanecikleri izlemek garip bir şekilde yüreğini rahatlatmıştı. Kar sanki kalbindeki korun üzerine yağıyordu. Parmaklarının altındaki soğuk kütle ona ruhundaki soğukluğu hatırlatıyordu. O soğuk boşluğu, asla doldurmayı başaramadığı boşluğu. “Şimdi toprağa gömülüp, dünyanın merkezinde atomlarıma ayrılıp evrenin dört bir yanına dağılsam hoş olabilirdi” diye düşündü üzerine düşen kar tanelerine bakarken. Birkaç saniye sonra da bu düşüncenin saçmalığına güldü. Yok olmak, dönüşmek ya da uçup kaçmak çözüm değildi. Atmosferin zirvesine de çıksa, yerin en dip tabakasına inse de hayaletin peşinden geleceğini biliyordu. Zihninde takılıp kaldığı çemberin çevresinde dönüp duruyordu. Her adımı onu başladığı noktaya sürüklüyor, sonu gelmez bir döngünün içinde ezilip bükülüyordu. Bazen değişimi hissediyordu zihninde, bazı şeylere farklı bir açıdan bakmaya başladığını hissediyordu. İlk zamanlar gerçekten değiştiğini düşünüyordu fakat aynı döngüyü belki yüzlerce kez yaşamaya başladığında o hissin 180 derecede olduğunu keşfetmişti. Tekrardan 360’a geldiğinde hiçbir şeyin değişmediğini, değişmeyeceğini görebiliyordu.


Soğuktan elleri kesilmeye başlayınca yattığı yerden kalktı ve evine dönmek üzere yola koyuldu. Yol üzerinde bir arabanın içinden gelen tiz bir miyavlamayı duyunca başta ilerlemeyi düşünse de havanın soğukluğu ve miyavlayan kedinin içini parçalayan sesine dayanamadı. Yaklaşık yarım saatlik uğraşın sonunda salamı görünce saklandığı yerden çıkan minik yavrunun karnını doyurdu. Soğuktan minik bedeni tir tir titreyen kediyi ısıtabilmek için montunu aralayıp kediyi güzelce sardı. Sıcak bir yer bulmanın keyfiyle mırıldanmaya başlayan kedi onun donuk yüzünde tatlı bir tebessüm oluşmasına sebep olmuştu. Çevreye bakındığında anne kediyi ortalıkta göremedi. Henüz bir avucu geçmeyen bu küçük yavruyu yalnız bırakmaya yüreği el vermiyordu. Montunun içinde mırıldayan yeni dostuyla eve doğru yol almaya devam etti. O an zihninde bir düşünce parladı: Ayakları ilerlemeye devam ettikçe bir gün çıkış kapısını bulacaktı, er ya da geç özgür kalacaktı