Ah annem. Keşke ben de senin kadar umutlu olabilsem bazı konularda. Hala evlenebileceğimi düşünüyorsun, ve yaşına rağmen çalışıyorsun benim için. Neymiş? Bana altın yapacakmışsın. Altına ihtiyacı olan kadın gitsin kuyumcuya varsın. Senin her şeyinden vazgeçmendir benim aşka olan umudum. Sefilken şahlandırdığın hanemizdir azme olan inancım. Şimdi bedenlerce gezgin olan hatunlar mıdır benim hakkım, harcım? Sadakatten bihaber, sadece beden ve hazdan haberdar hatunlar mıdır bana hak gördüğün; binaenaleyh sana hak göreceğim? Aşkı eteklerinde öptüğüm kadın. Senin yüzünden bana "anasının kuzusu" diyecekler. Desinler. Çünkü onlar daha ham. Onlar yuva ne demek bilmiyorlar. Kendilerinden emin değiller. Cahilcesine olsa bile; değiller. Senin kadar incinmişken benden yana, kimse şefkatle öpebilecek gibi hissetmiyorum beni. Güven, sadakat falan zaten hikaye bu devirde onlara göre. Senin yaşadığın gibi değil. Her çiçekten bal toplayan arılar engelliyor benim kovanımın dolmasını. Doğal seçilim diyelim de kapatalım bu konuyu. Benimle de mutlu olma ihtimallerini düşündüğümdendir böyle yalın ve yalnız kalışım. Incinmişliklerince incitmek istemiyorum kimseyi incitmek. Ağzını açmadı sana babam. O da kendince doluydu. Ama kendini anlatabileceği kelimelere sahip değildi; biliyordu. Ondan sustu. Yalan atmak ticaret için kolaydı. Ama girmemeliydi yalan bir yuvaya. Biliyordu. İçerdi ama ayıktı -şimdilerde bünyesi kaldırmaya bile-. Derdi de yok veyahut çözmüştü kendi kararınca. Siz denk olmadığınız için anlatamadınız birbirinizi, kendinizi. Lakin sessiz bir tercüman yetiştirdiniz şu gürültüden birbirini duyamayan dünyaya. O yüzden varsın ana kuzusu, baba yarısı, ne derseniz o olayım. Hayatın bana lütfettiği lezzetler acıydı, tatlıydı; hepsiyle yoğuruldum. Ben ölmeden; siz ölmeden ikinizin de aynı olduğunu size anlatamadım.


Noktayı virgülü anlamlandırmayı geçin annem; Kelimeleri bildiklerini sandılar ve bu kadar imkana rağmen hiçbiri bildiklerini düşündükleri kelimeleri bile araştırmadılar. Yoksa ben mi hastalıklıydım? Sevdiklerine anavatanından koparılmış, köklerinden kesilmiş güller götürüp de gerçekten sevdiklerini iddia ediyorlardı ruh eşleri dediklerine. Oysa gülleri de seviyorlardı söylediklerine göre. O zaman neden topraklarından koparıyor, canlarına göz dikiyorlardı? Ben sizden gördüm ailenin bütününü. Ben olsaydım eğer, saksıyla götürürdüm bir tek gülü. O isterse koparsın dalında, günlüğünün arasına koysun. İster sulasın o gülü; "bana o verdi" değip yeşertsin, saksı saksı aktarsın dallanıp budaklandıkça. 


Sen hala sanıyorsun ki göğüsleri büyük, topukları düzgün kadınlar seçeceğim. Şiir kokan kadınlar seçeceğim anne. Ailemiz gibi kafiyeli. Şehirler kadar uzak görünen; şiirden anlamayana. Lakin redifleri dip dibe. Uzun uzadıya anlatmak anlamsız bu konuyu.


Şiirden anlamıyor ailemdeki bireyler. Ona rağmen kafiye için hepsi çabalıyor. Ne diyeyim bilemedim. Ben amatörce yazılmış bir sone; konu bütünlüğü olmayan. Hepsi sanat için, Her katre aliterasyon ve asonanslar ile kafiyeli. Rediflerine aykırı.