Douglas Adams yıllar önce bir roman yazar. Romanda hiper zeki yaratıklar hayatın, evrenin ve her şeyin anlamını sorgulamaktadırlar. Çok gelişmiş bir bilgisayar üretirler ve ona sorarlar: ''Hayatın, evrenin ve her şeyin anlamı nedir? Bilgisayar milyonlarca yıl sonra cevap verir: 42. Tabi herkes bu cevap üzerine hayal kırıklığına uğramıştır. Bilgisayar, benim de duyduğumda ‘'Vay be!'‘ dediğim cevabı verir: ''Sorun benim verdiğim cevap değil, sizin ne sorduğunuzu bilememiş olmanızdır.’'.


Uzamsal boyutunu hayal bile edemediğimiz evrenin, küçük bir sisteminde yaşayan karıncalar gibiyiz. (Bu aralar pek evden çıkamayan karıncalar.) Douglas Adams kadar cesur muyuz tartışılır ama biz de evrenden bir cevap istiyoruz.


Einstein’ in dediği gibi “Hiçbir sorun , o sorunu yaratan bilinç düzeyi ile çözülemez.” Belki de bazı şeyleri hiçbir zaman çözemeyeceğiz ve 42 gibi yeni mitler oluşturacağız. Sonuçta kare bir kabın içerisine alınan suyun alacağı şekil, kareden başka bir şey olmayacak.


Romandaki derin düşünce bilgisayarı ne kadar gelişmiş olursa olsun yaratıcısı insan aklının bir ürünüydü, kelimelerden doğmuştu, belki ölümsüz olacak ama her zaman bir kitabın sayfalarında yaşayacaktı. Bu nedenle cevap 42′ den fazlası olamazdı.


Bu hikâye beni 2017 yılına götürdü. Cevap aramayı bıraktığım yıla.. Cevap ortadaydı: Hayat, evren ve her şey. Ya sorular?


Çok değil, bir soru bile kelebek etkisi yaratabilir.


“Hâlâ düşünmüyor musunuz?”