Dünya Bir Akıl Hastanesi


Uğursuz, yapıca bozuk, pis kokulu ve pasaklı bir hastane. İçinde beş tane akıl hastası… Biri asil diğerleri ise orta sınıftan insanlar. Biri verem hastası. Biri kısa boylu ve çok hareketli olan Yahudi Moyseyka. Biri felçli. Biri sürekli bekçiden dayak yiyen ve pis kokan şişman köylü. Biri kısa boylu, cılız, iyi ama kurnaz, eski bir posta çalışanı. Nihayetinde biri de İvan Dimitrıç Gromov. Otuz üç yaşında, soylu bir aileden gelen ve takip edilme hissinden mustarip, gergin, telaşlı, kibar ve yardımsever olan Gromov. İnsanları bu dünyada namuslu ve namussuz şeklinde ikiye ayırarak, hayatının bir döneminden sonra hep acı çekmiştir. Aşkı, hayatı ve duyguları yoğun ve coşkulu bir şekilde anlatan fakat yaşa(ya)mayan birisi.

Dış görünüşe önem vermeyen, dine ve doğruluğa değer veren doktor Andrey Yefımiç ile konuşmalarına sık sık şahit olacağız daha sonrasında.


Tekdüze Bir Hayat ve Üstün Bir Akıl


Hastanenin gereksiz ve kapatılması gerektiğine inanan Andrey Yefımiç, sıradanlığın ve amaçsız bir tekdüzeliğin farkında olup bunun için mücadele vermemesi kendisiyle savaşmasına neden oluyordu sürekli. Hasta, hastalık ve de ilaçlar ne kadar da önemsizdi onun için. Hem ilaç varsa acı çekmek neden? İlaçlar yok olmalı ve acı galip gelmeli. Ruhu yüceltir bu acılar oysaki. Maaşının yarısını kitaplara veren doktor, tarih ve felsefeye fazlasıyla ilgili biridir. Aklı önemseyen ve üstün tutan düşüncesi diğer her şeyi önemsiz görüyordu.

“İnsan iradesi dışında bir takım tesadüfler tarafından yokluktan var olmuştur. Neden ölümsüz değildir insan? Kusursuz olan akıl nasıl olur da çamura dönüşecek?”


   Hakikat Galip Gelecek


Andrey Yefımiç yaptığı işi sık sık sorgulayarak insanları aldattığını, zararlı bir işe hizmet ettiğini ve bunun için aylık aldığını düşünürdü. Sonrasında ise bu durumu o günkü şartlara ve insanlara ayak uydurarak zamanın gerekliliğine bağlayıp tekrar işine koyulurdu. Nasıl olsa herkes bu şekilde davranıyordu.

Yolu 6. Koğuşa düşen doktor, Dimitrıç’ın varlığına şahit olacaktı. Burada onunla sohbet etme ve onu tanıyarak zamanını geçirmeye çalışırdı. Dimitrıç, kendisinin burada tutularak ona haksızlık yapıldığını, buranın çok kötü bir yer olduğunu dile getiriyordu. “Hapishaneler ve tımarhaneler var olduğu sürece içinde birilerinin oturması gerekir” diyerek sitemde bulunurdu. Sonrasında ise umudunu korumaya çalışırdı. “hakikat galip gelecek ve bizim sokağımıza da bayram gelecektir.”


 Gerçek Olan Mutluluk ve Yok Olması Gereken Acı


Doktor ile Dimitrıç artık sık sık yan yana geleceklerdir. Hatta doktor vaktinin çoğunu bu ucube yerde geçirmeye başlamıştır. Birçok konuşmalarında hayata, ölüme, neşeye, mutluluğa ve umuda dair felsefik konuşmalar yer almaktadır. Doktorun bulunduğu mevkiden ve yaşadığı hayattan ziyade başka hayatlar ve başka düşünceler hakkında fikir beyan etmesi, Dimitrıç tarafından saçma ve gereksiz olarak addedilirdi. Özellikle doktorun acıyı küçülten konuşmasına karşın Dimitrıç ise ifadelerinde, acının üzüntü ve gereksiz duyarlılık doğuracağını; hazzın ise mutluluk barındırdığını dile getirecektir. Sonrasında ise en acı ve en gerçek olan soruyu haykıracaktır: “Çocukken hiç dayak yediniz mi?”

 Kafka’da, Dostoyevski’de fazlasıyla iz bırakan ve başa bela olan kötü ve acımasız baba figürü, burada yani Çehov’da da kendini gösterecektir.


Toplum ve ‘Normal’ Değerler


Dimitrıç’le çok fazla zaman geçiren doktor, şüpheleri üzerine çekerek etrafındakilerin onun yerinin de akıl hastanesi olduğunu düşündürtmeye başlamıştı. Çünkü hayatı sorgulamak, onu anlayabilmek, günlük hayatta felsefe yapabilmek normal olmasa gerek. Dolayısıyla ona karşı düşünceler ve bakışlar tamamıyla değişmişti artık. Onun yeri ‘normal’ insanların yanı olmaması gerekiyordu. Bir süre sonra arkadaşı, doktoru akıl hastanesine yatması yani Dimitrıç’ın yanına gitmesi için ikna etmeye çalıştı. “Benim hastalığım, yirmi yıl içinde bütün kasabada tek bir akıllı adam bulabilmemdir. Ama o da bir deli. Ortada hiçbir hastalık yok. Yalnızca çıkışı olmayan bir kısır döngünün içine düştük” ifadeleriyle doktor bu duruma çoktan razı gelmişti bile. Kitapsız, birasız ve yardımcısız yeni bir hayat… başı boşluğun düzen haline gelmesi insanların ise buna düşüncesizce ayak uydurması… çok acı…


Gerçeğe Dönüşen Yalanlar Karşısında Pes Etmek


Doktor, akıl hastanesinden içeri girdiğinde Dimitrıç’ın “insanların kanını emiyordunuz, şimdi sizinkini emecekler” sözüne maruz kalması, sıranın ona geldiğini, adaletin onun için çalışmadığını, hayatından öte başka hayatlar için ‘felsefe yapmanın’ utanç verici bir şey olduğunu anlamalıydı. Hayatı felsefeyle anlamak, felsefeyi hayatta bulmak yetmiyordu yalnızca. Hayata tutunmak için vicdanlı, güçlü olmak gerekiyordu zira. Aksi halde, hayat bir hapishane olacaktı ve hapishane de bir akıl hastanesi. İnsanın özgürlüğüne kast etmek ve insanı istemediği bir şeye zorlamak nasıl mümkün olabilirdi? En kötüsü de bu duruma neden olmak ve neden olduğunu bile anlayamamak… tüm bunları düşünerek ve elinden bir şey gelmeden bu hayata veda etmek...


Aydoğan Elçi