Her yıl reklamlarla, tüketime teşvik eden sloganlarla kadınları ve elbette erkekleri “hediye” kısır döngüsüne sokan “Kadınlar Günü”, çiçek böcekle kutlanacak kadar basit değil.


Bu gün, insan hakları temelinde bakıldığında, yani anticinsiyetçi bakış açısıyla siyasette, sosyal hayatta kadının hem kendi gelişimine hem de toplumun ilerlemesine sunacağı katkılar olmasının gerekliliği bakımından farkındalık yaratılması gereken bir gün olmalı. 


Cinsiyetten bağımsız bakabilmek mümkün olduğunda, ekonomik, siyasi, sosyal, hangi alanda olursa olsun ortada dikkat çekilecek, farkındalık yaratılacak, “pozitif ayrımcılık” denilen düşüncenin akla bile getirilmediği ve kutlamaya değer bir durum olmayacak elbette. Ancak buna henüz o kadar uzağız ki.


Sınıflar arası bu ayrım ne yazık ki tarihsel bir gerçekliğe sahip.


Rusya'da çarlığın yıkılmasını başlatan 1917 Şubat Devrimi'nin 8 Mart günü yapılan kadın yürüyüşü ve grevleri, yine 8 Mart 1908'de ABD New York’ta sosyaIist kadın işçilerce sendikal haklar ve kadınlara oy hakkı istekleriyle düzenlenen miting, bir diğeri 8 Mart 1857'de yine ABD'nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında grevci işçilere polisin saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, ardından da çıkan yangında işçilerin kurulan barikatlar nedeniyle kaçamamaları sonucunda 120 kadın işçinin ölmesi, bir başkası ise bu olayla paralellik arz eden, ancak gerek Dünya Kadınlar Günü’nün ilk kararlaştırıldığı 1910'dan gerekse ilk uluslararası kutlamaların düzenlendiği 19 Mart 1911'den sonra hiç bahsi geçmeyip çok sonraları ileri sürülen, 25 Mart 1911'de New York'ta gerçekleşmiş Triangle Gömlek Fabrikası yangını'dır. 


Ülkemizde ise 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında, iki komünist kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova'nın girişimi ile gerçekleştirilmiştir. Daha sonra yıllar boyunca 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamalarına izin verilmemiştir.

12 Eylül 1980 Darbesi'nden sonra tekrar askerî cunta yönetimi tarafından da dört yıl süreyle hiçbir kutlama yapılmasına izin verilmemiştir.

1984 yılından itibaren ise her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanmakta olan bu günün yeni dönemde temel özelliği, artık hemen tüm kadın kuruluşlarının yanı sıra adeta resmî bayram gibi devlet yetkilileri ve kurumları tarafından da kutlanmaya, hatta şirketlerin de reklam ve pazarlama faaliyetleri ile buna katılmaya başlamasıdır.


"Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanan ve kadınların “insan hakları” temelinde toplumsal yaşamın her alanında var olma mücadelesi elbette haklı, elbette gerekli. 


Çünkü insanın en ezilen, en şiddete uğrayan, en savunmasız ve bağımlı bırakılan, en çok (fiziken, manen) yük yüklenen türü olan kadınların, hele de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından getirilen medeni haklarda hiçbir ayrım gözetilmeden kadın ve erkeğin Türk vatandaşı olarak eşit sayıldığı 1926 tarihli Türk Medeni Kanunu’nun kabulüne rağmen bugün hala bırakın modern yaşamın içinde yer almasını, sokağa çıkar mı çıkmaz mı vs. türevleriyle dillendiriliyor olması acı verici.


Umuyorum ki çocuklarımız, torunlarımız ve ileriki nesiller hayatın her alanında el ele, sevgi ve barış içinde yaşamayı başarabilsinler.


Bu dileklerle tüm kadınların “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kutlu olsun. Emekçiler çünkü emeksiz ne yemek ne temizlik olur ne herhangi başka bir şey!


Bilgi kaynağı: https://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya_Kad%C4%B1nlar_G%C3%BCn%C3%BC


Görsel: https://tr.pinterest.com/pin/715579828264165679/