dizlerimiz inatla

bıkmadan usanmadan

bir zerre utanmadan taşıyor

içinde yüzyıllık anıları saklayan

harabe bedenlerimizi


düşmek istiyoruz


toprak sırtımızda bir pelerin gibi

uzansın boylu boyunca

altında usul usul uyuyan bebeklerin

gökyüzüne uçmuş ruhları

geride kalmış yaşlı hayatların

yaşamaktan utanmayan suratları

bir kurşun oyuğu gibi duruyor alnımızda

vurulup aynı yaradan


düşmek istiyoruz


elli santim tabutta

hiçbir cümle kurmadan

gülmeden, ağlamadan ve hatta

yaş kemiklerini hiç kıpırdatmadan

mora çalınmış bedenleriyle yatan

küçük göz kapaklarını

üstüne örttük hayatımızın

bir küreğin kucağından taş yağıyor şimdi

türkülere, yokluğa ve dumana boğulmuş

tek göz evlerin çatısında ağlayan

yetimlerin kıvrıldığı üvey yataklara

taş yağıyor ağıtlara

ağzımıza dolan kuşlar

virane hayallerin dağında

dallarını söküyor öksüz ağaçların

sımsıkı tutuyoruz o dalları ama


düşmek istiyoruz


göğsümüze dolan şu hava

şu arsız aydınlığın yüzümüze doğuşu

faili meçhul kahkahalar ve

yüzüne bakamadığımız çocuklar

hepsi azap, hepsi yara

nazlı uykuları sonsuza gömüp

karıştık kavgalara

gazdan, sudan, kurşundan

kanın akışından, zindandan

korkmadan

bıkmadan

usanmadan

dövüşeceğiz


düşmek istiyoruz ama

önce sizi gömeceğiz.



"Yaşatamadığımız tüm çocukların anısına."