İki üç kuşak kadar geriye gitsek dedelerimizin, ninelerimizin bir dergahı, bir tekkesi ya da en azından cem ve sohbet için bir köyodaları vardı. Yani derviş olmasalar bile muhibdiler. Zikirler çeker, deyişler söyler, semah dönerlerdi, sohbetler ederlerdi. Gönül hanelerini insanca yaşamakla dolduruyorlar. Öyle ya da böyle tasavvuf ehliydiler. Seküler hayatın tuzaklarından uzaktılar.
Dedem, demans olduğu son yıllarında dahi bir deyişten dörtlük okurken gözleri parlardı. Babaannem, " yezit ellerinde kaldık, bir cem bir sohbete hasretiz" diyerek geçirdi son yıllarını. Onları şimdi daha iyi anlıyorum: Bir sohbete hasretim.
Eskiden ulaşılması zordu kitaplara. Bilgi sohbetlerde aktarılır, hikmet verilirdi. Çağ değişti. Şimdi her kitaba ulaşılabiliyor ama sohbet yerini tutan, gönül hanesini şenlendiren, edepli usullü kitaplar bulmak zor. Sohbet ehline ulaşmak ise olanaksız gibi.
Güzellik, iyilik, doğruluk üzere olmak gerek. Bunlar olmadan Bektaşi olunmaz. Kendimizi güzelleştirmeye çalışmalıyız. Güzellik, sanat olup gelir, ruhumuzu besler. Güzellik öğrenilen bir şeydir, tıpkı iyilik ve doğruluk gibi. Güzellerle, doğrularla oturup kalkarsak, kitaplarıyla haşır neşir olursak bu bizi güzelleştirir. Tanrı bize bu dünyada da ahirette de iyilik, Güzellik versin.
Seneye, yaşarsam inşallah muharrem sohbetlerine katılacağım. Bu sene hem tembellik yaptım hem de hayalkırıklığına uğrarım diye korktum. Gönül hanemde özlem kalmasını yeğledim. Oysa sohbet meclislerine, edep erkan ehline, güzel aşıklara, dedelere ne denli ihtiyacım vardı. Ramazanda gece sohbetlerini tvden izliyorum, ruhu doyuruyor diyemem. Bektaşi irfanından uzaklar.
Seküler hayat insana yetersiz. O yüzden yoga, çakra meclisleri var artık. Ama Bektaşi cemleri, sohbetleri de olsun istiyorum. Ve kitaplar var, dost elbette. Bir Yunus kitaplarla hala bizimle. Tanrı yolumuzu aydınlığa çıkarsın.
Sağlıkla sevgiyle kalın,