Bugün de aklıma takılan sorulardan biri şu
Acaba gene dibe batacak mıyım?
Bunu bana sordurtan eski arkadaşlıklar ve şu anki dostluklarımı hatırlamam. Burda açık olabilirim eğer tehlikeli düzeyde açık olursam da yazdıklarımı silerim. Olay şu izlediğim "dostluk" videosundan dolayı arkadaşlıklarımı sorguladım. Başta *** olmak üzere ***yı ***yi hatırladım. Bi ara konu onların olmadığı benim kendi başıma kaldığım, onlar olsa bile yalnız hissettiğim zamanlara geldi. O yalnızlık hissinin, kendine gerçek dost bulamayıştan kaynaklandığını düşünürdüm. Öyle değil, o bunu bana *** öğretti. O yokken hem dostluk anlamında hem de ruhsal anlamda yalnızdım. O varken artık bi dostum var diyebildim, kendisi çok iyi bi dost. Yokluğu bin kat daha kötüydü çünkü var oldukça, sorunlarımı kimseyle konuşamamak gibi bi problemim olmayacak, biliyorum. Ama benim o konuşulması gereken sorunlarım hala bende duruyor. Evet biliyorum, öğrendim, ne kadar az o sorunları o geçmiş günleri düşünürsem o kadar az sıkıntı sarmalına girerim ama buradaki başka bir çıkmaz da yaşadığım her şeyin doğal olarak benimle, bu geçmiş sıkıntıların da gene benimle alakalı olması. Şuan ve geçmiş bende kesiştiği için geçmiş sıkıntılar her an gün yüzüne çıkabiliyor. Evet biliyorum, göz ardı edicez ne kadar az düşünürsek o kadar çabuk unuturuz, o kadar çabuk o sıkıntılarla yaşamaya uyum gösteririm. Sorunlarla başa çıkmak hakkında bildiğim tüm bu yollara rağmen gene de bu dipsiz kuyuya düşmekten korkuyosam bildiklerimi hayata geçiremiyorum demektir. Psikologlar da psikolojik sıkıntılar çeker ki ben psikolog bile değilim o zaman benim de bu sıkıntıları çekiyor olmam çok olağan. Olay benim sıkıntı çekip çekmediğim değil, olay benim eski sıkıntılı günlere dönmeye olan korkum. Belki geçmişteki kadar kötü olmam, belki de olurum, belli olmaz. İşte bu belirsizlik çok can sıkıcı, aşırı can sıkıcı.
Geçmişteki sıkıntılarımı hatırladığım gibi bu sıkıntılar üzerine geçmişte yazdığım yazı ve fikirlerimi de hatırlamak belki iyi bir şeydir ama her zaman iyi değil. Eskilerden hatırladığım ve beni “ulan acaba olabilir mi?” dedirten düşüncem şu:
Her şeyin tekerrür etmesi. Şunu yazmıştım sanırım, her şey birbirini takip eden dönemlerden ibaret. Birkaç ay iyi birkaç ay kötü oluyorum gibi hissediyorum. Evet aklımda bi psikolojik tanı var biraz bilgim de var bununla ilgili hatta o tanı harici kendi biyolojik teorim de var. Aslında bu biyolojik teori hiç hoş gelmiyo kulağa çünkü insan kendini hormonlarının kuklası gibi hissediyor. Zaten hormonlar olmasa bile beyindeki bi takım kimyasallarının esiriyiz her türlü. Umarım her şey biyolojiktir çünkü o bi şekilde daha kolay çözülür gibi geliyor ilaç falan. Bilmiyorum bazen acı çekmek istediğim için mi böyle geçmişi yad ediyorum diye düşünüyorum. Sonuçta biliyorum acı çekmeyi maalesef ki seviyorum (bu yazıda fazla şeffaf oldum sanırım).
Yazı yazarken de aklıma gelen başka bi teori "derslerden ve devamlı bir şey öğrenmem gerek" fikrinden uzaklaşmak için en sonunda kendi kendime mi sarıyorum acaba. Acaba bu iş artık toksikleşmeye mi başladı? Devamlı kendini geliştirmeye çalışmak. Yazın başından beri boş durmamaya çalışıyorum. Uzun süre gerçekten kendimi eğitime ve öğrenmeye teşvik edip kitaplar okudum ama üniversiteye gelmeden önce de bi boşluk hissi yaşadığımı hatırlıyorum. Ama şimdi tekrar öğrenme şevkim kabardı bi aydır devamlı bi şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Ama şu aralar da sanki bu şevkim azalıyo gibi hissediyorum. Bu da beni ürkütüyor çünkü her çıkış sonunda bi batışa dönüyo ama bunu menstrüasyon gibi bir aylık bi döneme atfedemem çünkü özellikle yks zamanında bu yükseliş ve düşüş devri ikisi de aylarca sürdü. Acaba yükseliş ne kadar uzun sürerse batış da o kadar uzun mu oluyo. Belki de tam tersidir. Ama bence ilk yükseliş olmuştur. Çünkü yedinci sınıfa yani ergenliğime kadar hep yükselişte gibiydim. 12-13 yaş öncesinde hep mutluydum ama sonra yıllarca mutsuzluk tepeme yapıştı sanki. 7-8-6-10-11 sınıflarında hep mutsuzdum ama bunu gerçekten büyüyünce fark ettim. 12 yaşına kadar on iki yıllık uzun süren yükseliş sonrasında tabiki yıllarca batış getirecekti aslında bu doğal bi durum olmuş oluyo tabi teorilerim doğruysa. Peki gerçekten böyleyse yani ne kadar uzun mutlu olursam o kadar uzun mutsuz mu oluyorum?
Bu döngüden nasıl çıkmalıyım?
Bu döngüden çıkmam mı lazım yoksa döngüyü kontrol etmek mi?
Döngü kontrol edilebilir mi?
Kontrol için aklıma gelen ilk yöntem şu; bu periyotları yani dönemleri ne kadar kısa tutarsam o kadar iyi olur gibi geliyo. Yani ufak patlamalar halinde mutlu mutsuz olayım hiçbiri aşırı uzun sürmesin. Yani mutsuz geçen dönemin kısa olması için mutlu geçen dönemden feragat etmek lazım. Bu sayede uzun periyotlar yerine kısa kısa dönemler halinde hayat geçer bu sayede dönemlerin varlıklarını hatırlamam. Çünkü ben hızlı unuturum kısa süreli yaşadığım şeyi o kadar aklımda tutamam. Yalan bu arada bi saniyelik bi fikir bile olsa eğer aklımdaysa orada durmaya devam eder. Yer edindiyse bi kere iyice derine batmayı bekler. Yalnız bu mutsuzluk döneminin uzamaması için mutluluk döneminden feragat baya kafama yatmıştı başta ama mutluluktan tasarruf etmek dehşet verici çünkü amınakoyim ben mutlu olmak için çaba göstermiyo muyum?
Belki de asıl soru budur; ne için çaba gösteriyorum?
Konuyu saptırmak istemem neden burada olduğum belli GENE BATIŞA GEÇECEK MİYİM şimdi bunu tartışmak için güzel bi zaman çünkü huzurlu olduğum bu dönem yaklaşık bir aydır sürüyor. Yeni ortam ve hayat düzenin de vermiş olduğu heyecanla bu mutlu dönemi bir ay yaşadım, şükür. Şimdi bu dönemi daha da uzatmanın yollarını aramaya geldi çünkü batışa geçmek istemiyorum. Evet batışı ne kadar çok düşünürsem o kadar ona sürüklenirim biliyorum o yüzden sanki hiçbir şey olmamış gibi bu yazıyı burda bitiriyorum. BATMAYACAĞIM
Acaba kendime “evet şuan aşırı iyi bi düzendeyim, yaşasın” dediğim anda aslında düşüşe geçmenin sinyalini mi veriyorum?
Batan geminin malları bunlar...