İnsan, ömrünün geriye kalan günlerinde huzura daha yakın, sevgiye ve hoşgörüye daha tok, acıya olabildiğince daha ırak bir yaşam sürmek isterdi. Yaşadığımız dünya üzerinde acı ve mutluluk eşit olarak dağıtılsaydı eğer, her bir bireyin empati kurmasındaki oranın şiddetli bir şekilde artış göstereceğini bilirdik. İnsan, insanı yoktan yere mutlu edebileceği gibi sinesini acı ile de doldurabiliyor.


Çoğunlukla acı ve keder insana dış etmenlerden ziyade bir başka insan tarafından yükleniyor sırtına. Geleceğin bize huzurdan çok acı getireceği gerçeği ile yüzleşmemiz gerekiyor. Ve bu acı -fiziksel veya zihinsel- her ne türlü olursa olsun bireyin inancını ve iktidarını hiçbir şekilde ezip geçmesini müsaade edilmemelidir. (Aslında yalnızca acı insanı olgunlaştırabilir.)


Yaşadığımız şu an ile gelecek arasındaki anlaşmada tüm servetimiz bir avuç umuttan ibaret. Umut, insanlık tarihi boyunca asırlardır süregelen yaşamın merkezinde yer almıştır. Bazen bir kralın kılıcında, bazen bilim insanının laboratuvarında bazense köle bir kadının yüreğinde. Umut insanları geleceğe taşıyan gerçek köprüdür.


Hiçbir şey istemeyen ve hiçbir beklentisi olmayan bireyin ruhu hasta veya ölümü arzuluyordur. Her insanın kader defterinde acı dolu sayfaları mevcuttur.

Geçmişte olduğu gibi.