Soğuk bir havada koşturuyorsun. Nefes nefese kalmışsın. Ağzından çıkan su damlacıkları havada donuyor. Ciğerlerin hızla çalışıyor, göğüs kafesin dans edercesine ileri geri çarpıyor. Aldığın her nefeste boğazın yanıyor, kıpkırmızı olan burnun ciğerlerini doldurmak için çabalıyor. Hava soğuk, ıssız, puslu; gözlerin soğuğu hissediyor. Göz kapaklarını her hareket ettirdiğinde bir acı hissediyorsun. Etraf o kadar beyazdı ki kafan karışmıştı, gözlerin renkleri ayırt edemiyordu, aptallaşıyordun. Bilincin ellerinden kayıp gidiyordu. Eller demişken, parmakların ıslak eldivene yapışmıştı. Hissedemiyordun o ıslaklığı. Ayakların ise biraz daha bu dondurucu soğukta kalsa kesilecek gibi morarmıştı. Duyuların körelmeye başlıyordu, eskisi gibi duymuyordun, eskisi gibi koklayamıyordun, göremiyordun, hissedemiyordun. Ayağın kaysa yerden kalkamayacak durumdaydın. Bu yüzden adımlarını dikkatle seçiyordun. Yolun sonunda ayağın kaymadı ama daha çok acı çektin.